Yok öyle yağma!

Sesli Dinle
A -
A +
Geçen gün bir şey almak için kuru yemişçiye girdim. Televizyonda haberler vardı. Enkazdan çıkarılan bir kişi önce kaç tane yakınını kaybettiğini söylüyor, ardından da “Hayır da şer de Allahtan. Devletimiz bizi hiç yalnız bırakmadı. Allah razı olsun” diyordu.
 
Bu sırada kasanın önünde televizyona bakan bir müşterinin kendi kendine tıslayarak “Geri zekâlı!” dediğini duydum.
 
Bu haftaki yazımda aslında moralimizi bozan insanlardan, kötü niyetlilerden, hainlerden bahsetmeyi hiç düşünmüyordum ama bu hadiseden sonra kendime engel olamadım.
 
Depremin yaşandığı günden beri zaten çok farklı duygular içerisindeyiz. Hayatını kaybedenlerin üzüntüsüyle enkazdan kurtarılanların sevinci çarpışınca bünyemizin pek de alışık olmadığı bir his çıkıyor ortaya.
 
Ölenlerin acısıyla kurtulanların sevinci arasındaki sınırda titreşip duran garip bir his…
 
Gözyaşı da ikiye bölünüyor çoğu zaman. Damlaların yarısında acı ve hüzün, yarısında ümit ve kurtuluş var.
 
Enkazdan çıkarılınca çilekli süt isteyen çocuğun masumiyetinde kaybolup gidiyoruz. 7 gün sonra kurtarılan 11 yaşındaki kızın, “Allah’a inanıyorum ben. Allah varsa her şey olur” sözleriyle nefesimiz kesiliyor.
 
Enkaz altında, “Burası çok tehlikeli diye çok girmek istemediler herhâlde. Onlar da haklı” diyen kadını seyrederken utancımızdan yerin dibine giriyoruz.
 
Bir yandan da yaşadığı onca acıya rağmen isyan etmeyen insanları geri zekâlı olarak niteleyen zihniyetin karanlığına maruz kalıyoruz.
 
Nefreti aklını örtmüş olanlardan gerçekten çok korkmak lazım. İnanması zor geliyor belki ama bazı insanlar ölü sayısı arttıkça seviniyorlar. Devlet aciz kalsın, enkaz altındaki insanlar kurtarılamasın, millet soğuk havada perişan olsun istiyorlar.
 
Seçimden önce Marmara’nın altındaki fay hattı da çatlasın diye dua eden, ar damarı çatlamış insanlar var bu toplumda maalesef.
 
Açıktan söylemeye cesaret edemiyorlar belki ama fırsatını bulsalar söyleyecekleri cümle hazırda bekliyor; “Bu millet bu felaketi hak etti!”
 
Enkazdan çıkarılan insanları bir dinleyin. Suçlayıcı konuşmalar, öfkeli cümleler duyulmuyor hiç. Ölümün kıyısında hakikati kucaklamış insanların olgunluğuyla konuşuyorlar. Yani enkazın altındakiler, üstündekilere büyük bir ders veriyor.
 
Bir can daha kurtarmak için canını hiçe sayarak çalışanlar da aynı durumda. En zor şartlarda mücadele ettikleri hâlde ağızlarından bir tane kötü cümle çıkmıyor. Şikâyet etmeden, etrafa fitne tohumları saçmadan işlerini yapıyorlar.
 
Tek dertleri var; Yaşayan birileri varsa onlara ulaşmak. Hedef için her yolu mubah sayan haramzadelerin en büyük derdi de bu afet zamanında birileriyle dalaşmak!
 
Ama şunu sakın unutmayın! Türk milleti yine konuşmaktan başka iş yapmayanların değil, çalışmaktan konuşmaya mecali kalmayanların yanında duracak. İleride nefret ve kinle açılan ağızlar değil, yorgunluktan kapanan gözler hatırlanacak.
 
Ortak televizyon yayınının yapıldığı gece bu millet kenetlenip, nefretten beslenen karanlık ruhları yerin dibine soktu. Kirli emellerine ulaşabilmek için vatandaşın acısını yok sayanlar, yaşanan acıları bir nebze hafifletmek için varını yoğunu ortaya koyanların yanında ufalanıp yok oldular.
 
Dilinden beddua eksik olmayanlar, ülkenin dört bir yanından göğe yükselen duaların altında küçülüp simsiyah bir leke oldular.
 
Siz sevinç ve coşkusunu “Allah Büyüktür” diye haykırarak ifade eden insanları, terör örgütü sloganı kullanmakla itham edeceksiniz. Düşman safında bağırarak İstiklal Marşı söyleyecek, daha arama kurtarma çalışmaları bitmeden seçim ertelenemez tartışmasına gireceksiniz.
 
Bu milletin yüzyıllar boyunca göz bebeği gibi baktığı tevekkül, kader ve sabır gibi mefhumları nefretinizin karasıyla kirletmeye çalışacak, tekbir sesinden rahatsız olacaksınız.
 
Sonra da bu milletin size teveccüh etmesini bekleyeceksiniz.
 
Yok öyle yağma!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.