"Babam bizi sevmiyor ki!"

A -
A +

İlk gün çok rahat geçmişti. Ferda Hanımın söylediklerini büyük bir özenle yapan Kadriye, öğleden sonra her şeyi bir kez daha kontrol edip evden çıktı. Güzelce kapıyı kilitledi. Oğlunun elini sıkı sıkı tutarak geldiği yoldan geri döndü. Eve geldiği zaman Harun ve Azize dönmüştü okuldan. Bütün çocuklarını alıp çarşıya gitti. Kırtasiyeciden onların okul için eksik olan malzemelerini aldı. Biraz yiyecek alış verişi yaptı ve eve döndü. Hemen bir çay koydu. İşini bitirip odaya geldiği zaman Harun annesinin yüzüne baktı: - Anne, babam olmadan ne kadar mutluyuz değil mi? Kadriye irkilmişti. Kekeledi: - O ne demek oğlum? Baban olmadan olur mu hiç? Harun omuzlarını kaldırdı: - Olur tabii. Daha güzel olur hem de... Babam zaten bizi sevmiyor ki... Seni de sevmiyor. Sevse döver mi? Kadriye şaşkındı. Ne cevap vereceğini bilemedi. Başını iki yana salladı: - Yanlış düşünüyorsun oğlum. Baban her zaman hepimizi sever. Ama şimdi bazı sıkıntıları var. O nedenle sizinle ilgilenmiyor olabilir. Ama sen bunlara kafanı yorma... Harun yeşil gözlerini annesine dikti: - Ben her şeyi biliyorum anne. Hiç inkâr etme... Seven insan döver mi? Geçen gün sana nasıl vurduğunu gördüm. Bak o yokken ne kadar rahatız. Neşeliyiz. O geldiği zaman her şey kötü oluyor. Hiç gelmesin. Kadriye ağlayacak gibiydi. Bütün cesaretini toplayıp kocasıyla konuşması gerektiğini düşünüyordu. Belki biraz olsun anlatabilirdi. Aslında memleketteyken de çok ilgili bir adam değildi Sermet. Ama yine de arada bir de olsa çocuklarıyla konuşur, şakalaşırdı. Buraya geldiklerinden beri bir kez olsun onlara bir tek sıcak söz söylememişti... Çocukların karnını doyurdu. Harun her zaman olduğu gibi yere uzanıp derslerini yapmaya başladı. Azize ise anaokulu öğretmeninin kendisine hediye ettiği bebekle oynuyordu. Alper, günü dışarıda geçirdiği için yorgun düşmüş, annesinin dizine yatıp uyumuştu. Sermet dokuz buçuğa doğru geldi eve. Yine sarhoştu. Ayakta duracak hali yoktu. Yalpalayarak girdi odaya. Çocuklar dehşetle büzüldüler bir kenara. Burnundan soluyordu adam: - Kalk kız, bana su getir... Kadriye fırladı yerinden. Bir bardak suyu getirip uzattı, usulca sordu: - Karnın aç mı? Adam bir dikişte bitirdi suyu. Eliyle ağzını kuruladıktan sonra gözlerini kısarak baktı karısına. Birden bire ne olduğunu anlamadı Kadriye. Sermet'in havaya kalkan yumruğu bir balyoz gibi inmişti kafasına. Kanının çekildiğini hissederek sendeledi. Beyninde sanki şimşekler çakmıştı. Başı dönüyor kulakları uğulduyordu. Azize ağlamaya başlamıştı. Sermet küçük kızın sesini duyunca öfkeyle döndü ona: - Sus yoksa seni gebertirim. Defolun yataklarınıza çabuk! Çocuklar korkuyla kaçıştılar. Kadriye nefesini tutmuş bekliyordu. Sermet âdeta haykırdı: - Demek sana verilen parayı benden saklıyorsun ha? Bugün Sabri'yi gördüm. Yıldız denen o kadın söylemiş, sana para vermiş gittiğin ev. Bana nasıl söylemezsin? Kadriye yutkundu. Gözlerini kapadı. Bu yumruğun daha başlangıç olduğunu anlamıştı... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.