Küresel iki güç arasındaki hesaplaşmanın sertleşmesi, kuşkusuz yeni dünya düzeninin geleceğini belirleyecektir.
Burada bu iki aktör dışındaki güçlerin pozisyonu büyük önem taşımaktadır.
Trump’ın aceleci ama hesaplı adımları haklı temellere dayanmaktadır. Çünkü mesele yalnızca onun siyasi kariyeri değil, Amerika’nın küresel geleceğidir.
Öte yandan ABD içindeki gruplar arasındaki mücadele de ülkenin gidişatını etkileyecek düzeydedir. Burada temel soru şudur:
Karşımızda hangi Amerika vardır?
ABD Başkanı Trump’ın şu sözleri manidardır:
“Rusya ve Hindistan’ı derin ve karanlık Çin’e kaptırmışız. Umarım birlikte müreffeh gelecekleri olur.”
Bunun ardından Pentagon’un adını “Savaş Bakanlığı”na dönüştürmesi de tesadüf olarak görülemez. ABD’nin Rusya ile ilişkileri bu noktada dikkatle incelenmelidir.
Rusya, derin meselelerde kendini Avrupa’nın parçası olarak tanımlamaktadır ancak tüm küresel aktörler gibi ABD-Çin rekabetini sonuna kadar kullanmayı hesaplamaktadır. Putin’in devlet armasındaki iki başlı kartala dair sözleri bu açıdan dikkat çekicidir:
“Armamızdaki iki başlı kartala bakın. Başlar iki farklı tarafa bakıyor.”
Bu, Rusya’nın Doğu ve Batı arasında kesin bir tercih yapma lüksü bulunmadığını; konumu gereği her iki yöne de yüzünü dönmek zorunda olduğunu göstermektedir. Benzer bir yaklaşım Türkiye’nin stratejilerinde de görülmektedir. Coğrafi şartlar, büyük güçlerin baskısına rağmen ülkelerin siyasetlerini şekillendiren temel gerekçelerdir.
Trump’ın “Rusya ve Hindistan’ı kaptırdık” sözünü bu bağlamda okumak gerekir. Aslında mesele, pazarlık için abartılı tanımlarla izah edilmektedir. ABD için Rusya ve Hindistan paylaşılması gereken alanlardır. Hindistan Başbakanı ise oyunu, ABD’nin alıştığı şekilde oynamakta; almadan hiçbir ittifaka girmemektedir.
ABD için uzun süre enerji kaynakları belirleyici olmuştur. Bu nedenle Orta Doğu bir terör yatağına dönüştürülmüş, Afganistan sömürülmüştür! Bugün Afganistan’daki zengin yatakların kontrolü hâlen Amerikan şirketlerinin elindedir. Afrika’da savunma ürünleri pazarında da başaktör konumundadır.
Yeni dönemde ise zengin mineraller, ticaret yolları, su kaynakları ve stratejik koridorlar ABD’nin kontrol etmek istediği başlıca alanlardır. Ancak paylaşmaya alışık olmayan ABD, artık paylaşmak zorundadır. Çünkü karşısındaki Çin bu konuda daha net bir tutum sergilemektedir.
Hindistan’ın, Pakistan faktörüne rağmen Çin konusunda verdiği farklı mesajlar Trump’ı rahatsız etti. Orta vadede Hindistan ile Pakistan’ı karşı karşıya getirme planı ise hâlâ masadadır.
Asıl belirleyici gelişme ise Ukrayna’da yaşanacaktır. ABD, Rusya ile Avrupa arasındaki yarım kalmış hesapları kapatmaya yoğun çaba harcamaktadır. Rusya ise eski Sovyet coğrafyası ve Doğu Avrupa’daki etkisini yeniden canlandırmak için ABD-Çin rekabetini fırsata çevirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle Türkistan ve Kafkasya’daki gelişmeleri dikkatle takip etmek gerekir.
Taşların yerinden oynaması doğaldır; çünkü yeniden şekillenme sürecindeyiz. ABD-Çin hesaplaşması sonuçlanmadan, ABD-Rusya, ABD-Hindistan, ABD-Avrupa ve ABD-Türkiye hattında sık sık zikzaklar göreceğiz. Ancak ana istikamet bellidir: ABD ve Çin er ya da geç doğrudan karşı karşıya gelecektir.
Bu süreçten en çok etkilenecek olanlar ise Japonya ve Kore gibi Uzak Doğu ülkeleridir. Peki sonuç kimin lehine olacaktır: ABD’nin mi, Çin’in mi?
İşte bu sorunun cevabı, yeni dünya düzeninin anahtarını oluşturacaktır. Bununla birlikte diğer küresel aktörlerin konumları ve talepleri de ABD-Çin hesaplaşmasının sonucunu belirleyecek güçlü faktörlerdir.
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…