Trump’ın masasına Orta Asya devlet başkanları da oturdu. Beş ülkenin lideri…
Kazakistan ve Özbekistan liderlerinin Trump’a yönelik övgü dolu sözleri abartılı bulunsa da bu tabloyu doğru okumamız ve meseleyi yüzeysel değil, özüne bakarak değerlendirmemiz gerekir...
Her şeyden önce, bu liderlerin tamamı Rusya ekolünden gelen isimler. Hepsinin devlet başkanı olmalarında en büyük rolü oynayan aktör, tartışmasız biçimde Rusya’dır. Üstelik dahası da var: Kendilerinden sonra göreve gelecek isimlerin bile şimdiden hazırlandığını unutmamak gerekir.
Ancak Orta Asya’nın kendine özgü bir siyaset anlayışı vardır; denge en büyük unsurdur ve bunu korumak zorundadırlar. Çin, Rusya ve İngiltere arasında denge kurmak ciddi bir siyaset aklı gerektirir.
Ne var ki bu dengeyi sağlama çabası, kendinden vazgeçmeye dönüşmemelidir.
Kuzey Kıbrıs meselesinde özellikle Kazakistan’ın tavrı kabul edilemez!
Trump’ın karşısında “gökten gelen başkan” ifadesini kullanan Tokayev’in duruşu, açıkçası üzücüydü.
Nazarbayev böyle davranır mıydı, bilemem; ama bu kadar ezik bir görüntü vermezdi, bundan eminim.
Kazakistan’ın İbrahim Anlaşması’na katılmasına şaşıranlar oldu; ben de şaşırdım. Ancak İsrail eksenli hareketliliğin Kazakistan’da bugün başlamadığını da biliyoruz. FETÖ meselesinde bile Türkiye’nin uyarılarını hâlâ anlamıyorlar, belki de anlamak istemiyorlar...
Nedenleri farklı olsa da hepsi siyaseten güç dengesini koruma gayretinde. Bunu anlıyoruz.
Artık herkesin işine gelen teoriyi ve ideolojiyi kullandığı bir dönemden geçiyoruz. Kazakistan meselesi bu açıdan ayrıca ele alınmalı.
Özbekistan’da ise İslam ve Türklük anlayışında bir gerileme yok; tam tersine, Özbek liderin bu konulara alan açtığı biliniyor.
Trump’ın karşısında övgü sırasına katılmasını ise anlamak zor değil. Trump'ın egosunu tatmin etmenin cendereden çıkış olarak yorumlamalarını anlıyoruz.
Ancak asıl rahatsız edici olan, İsrail için açılan alana Kazakistan’ın kapı aralamasıdır.
İbrahim Anlaşması bağlamında uzun süredir beklediğim tabloyu görmek beni üzdü, her ne kadar şaşırtmasa da…
Kazakistan İslam dinine yönelik kendi tarzında hamleler yapıyor; "Tengrici" yapıyı canlandırmaya, “Turan” anlayışını güçlendirmeye çalışıyor.
Peki o zaman soralım: Bu kimin 'Turan'ı?!.
Turan ordusundan en çok söz eden Kazak liderin “Turan Birliği” anlayışı nedir?
Açıkçası merak ediyorum. Bizim kavramlarla ilgili ciddi bir sorunumuz var. Orta Asya hattında ya da Türkistan hattında hangi siyaset aklı egemen olacak?
"Türkiye’nin Turan"ı, Selçuklu derinliğine ve mefkûresine dayanan 'Turan’dır.
Benim hayalini kurduğum, köklerine bağlı ama geleceğe yönelen; özünde İslam sancaktarlığı bulunan “Turan”dır.
Kazakistan lideri de “Turan” diyor; ama İslam düşmanı İsrail’le sadece ilişki kurmakla kalmıyor, geleceğini de ona bağladığının farkında mı, emin değilim.
İsrail’in korunması, genişlemesi ve geleceği için bu yapının desteklendiğini bilmemesi mümkün değil…
Ama buna rağmen büyümesine katkı sağlayacak anlaşmalara imza atıyor. Kısaca, meselenin özeti budur.
Trump’ın masasında insanı en çok rahatsız eden de işte budur.
Trump’la aynı masada oturmak Putin’i rahatsız eder mi? Hayır.
Çünkü Rusya için ekonomik anlaşmalar sorun değildir.
Siyaseten ise bu beşli grubun Putin’e rağmen adım atması mümkün değildir.
Orta Asya’daki liderlerin iktidarlarını sürdürebilmelerinin anahtarı Rusya’dır.
O yüzden kimse bana bu liderlerin “bağımsız siyaset inşasından” söz etmesin!
Türkistan üzerinden bu birlik elbette kurulacaktır. Ama bundan sonra şu soruyu daha sık sormalıyız:
“Turan; ama kimin Turan’ı?!.”
Rusya için bu bölge stratejik bir alandır. Çin karşısında durabilecek en ciddi hattır. ABD’nin de bu hattı kullanmak istemesi doğaldır.
"İslamsız Turan" fikri de paralel bir hat olarak işleniyor. Burada ana aktör İsrail’dir.
Özellikle Kazakistan’da ince ince “İslam demek Arap kültürüdür” anlayışının işlenmeye çalışıldığını da görmezden gelemeyiz.
Zengin topraklar, enerji kaynakları, ticaret yolları, insan gücü… Ve “Turan Birliği” mottosu…
Biz bu mottodan hiçbir zaman vazgeçemeyiz. Bu birlik er ya da geç kurulacaktır.
Ancak bu hatta musallat olanları da göz ardı etmemeliyiz.
Yeni dünyanın en önemli aktörlerinden biri olarak Türk Birliği hedefini önemsemekte haklıyız.
Ama bizim dışımızda yaşanan gelişmeleri de bizden bağımsız ilerliyormuş gibi görmezden gelemeyiz.
Artık sadece "Turan; ama kimin Turan'ı" sorusuna cevap aramamalıyız; ‘Bizim Turan’ımızı inşa etmek için doğru aktörlerle, doğru stratejilerle hamle yapmalıyız.
Görünen tablo bir “Trump masası” olsa da ekip aslında Putin’in ekibi.
Bunu göz ardı etmeyelim ki, ortaya çıkacak sonuç bizi şaşırtmasın!..
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…