Türkiye'nin mefkûre birliği hedefi...

A -
A +

Türkiye’yi beklenir ve sevilir kılan şey nedir sorusu üzerine, yıllardır düşünce sistemimde hâkim olan yol anlayışımı irdelerken çokça tefekkür ettim.

 

Başka ülkelerin ve devletlerin analizlerini yapmadan aslında bu soruya cevap bulamazsınız. Başka medeniyetleri okumadan, kendi medeniyetinizin nasıl bir derinliğe sahip olduğunu göremezsiniz. Bunları görmeden ise Türkiye’yi beklenir kılan sorunun cevabını bulamazsınız.

 

Türkiye, son 20 yıldır 2.000 yıllık Türk devlet geleneğinin derin kodlarını yeni siyaset anlayışı ile görünür hâle getirdi. İslam ile şereflendikten sonra Türklerin tarihte kurdukları tüm devletlerin bir gayesi, bir muradı oldu. Türkiye de aynı gaye ve murat yoluyla mefkûre birliği kurmaya çalışıyor. Türkiye’yi beklenir kılan şey budur: İçinde barındırdığı mefkûre yolculuğu.

 

Kader birliği yaptığı tüm ortaklarıyla mefkûre birliği hedeflemesi ne anlama geliyor peki? Son yıllarda bunu çokça konuştuk.

 

Karabağ’ın işgalden kurtulmasının altında yatan esas gaye, Türkiye ve Azerbaycan’ın mefkûre birliği ile düşmana karşı zafer elde etmesidir.

 

Kıbrıs Türklerini, Rum zulmünden ve soykırımdan kurtarmak için Barış Harekâtı kararı alınması ve Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin ilanına kadar giden bu yolculuğun adı da mefkûre birliğidir.

 

Başkan Erdoğan, Kıbrıs’tan muazzam mesajlar verdi. Tam da Kıbrıs Türklerinin kaybedecek bir 60 yılı daha yok. Başkan diyor ki: “Artık yeter, Kıbrıs Türk Devleti tanınmalı.

 

Kıbrıs Türkü’nün kapısını nereden kapatırlarsa kapatsınlar, Türkiye o kapıları açacak yolları mutlaka bulacaktır.

 

Uluslararası toplumun, sahadaki gerçekleri anlaması gerekiyor. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin yaşadığı zulüm ve zalimlik karşısındaki sessizlik, bugün Gazze’de yaşanan insanlık dışı vahşet karşısındaki sessizlikle aynıdır.

 

Türkiye’yi farklı kılan budur. Herkes susarken sesini yükselten, insanlık düşmanlığının karşısına geçen yapısı nedeniyle Türkiye hep beklenen olacaktır.

 

Filistin’e yıllardır uygulanan zulüm karşısında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi dış politika doktrininde Filistin’e desteği hiçbir zaman bırakmamıştır.

 

Bugün Gazze’deki soykırım, İsrail’in vahşeti ve barbarlığına karşı en yüksek sesi çıkaran yine Türkiye’dir.

 

Herkesin bir beklentisi var. İsrail, diplomatik değerler ve hukuk adına hiçbir şeyi tanımıyor. Buna ABD destek vermezse, bu cesareti ABD’deki siyonist yapıdan alamazsa, İsrail bu kadar vahşeti gerçekleştirebilir miydi?

 

Türkiye şunu yapmaya çalışıyor:

 

Tüm Orta Doğu devletleriyle fikir birliğigüç birliği ve mefkûre birliği oluşturmak elzemdir.

 

Türkiye’yi analiz ederken tüm bu ana detayları göz önünde bulundurarak yorum yapmak gerekir.

 

 

Şimdi Suriye…

 

 

Yıllardır “Suriyeliler” üzerinden Türkiye iç siyasetinde malzeme üretmeye çalışanların ve Türkiye ile Suriye arasında kalın duvarlar örmeye çalışanların kim oldukları şimdi daha net görülüyor.

 

ABD ve İsrail, Suriye’yi bölmek ve birkaç parçaya ayırmak niyetiyle, Türkiye içinde “Suriyeliler” başlıklı düşmanlık motivasyonuyla doğrudan bağlantılıdır.

 

Türk devlet aklı, o gün de bugün de uzun vadeli düşünüyor. İyi ki kimseyi kale almadan o akıl çalışıyor.

 

Aslında Başkan Erdoğan’ın tüm konuşmaları birer doktrindir.

 

Başkan Erdoğan, Türk-Kürt-Arap el birliğiyle yeni bir doktrinden bahsediyor.

 

Yine aynı sesler yükseliyor; tıpkı “Suriyeli düşmanlığı” ile Türkiye’nin dokusunu bozmaya çalışanlar gibi, Türkiye’yi beklenir kılan ana kodları yok etmek isteyenler, şimdi de coğrafyanın gerçeği olan sosyolojik kodlara karşı çıkıyorlar.

 

 

Neden mi?

 

 

Çünkü Türkiye büyürse, İsrail gibi yapıların genişleme ve büyüme şansı kalmaz.

 

Bu nedenle Türkiye, daha geniş güvenlik stratejileriyle yeni bir doktrin ortaya koyuyor.

 

Düşman için bu korkutucu olabilir. Ama kader ortaklığı yapanlar için bu, işte mefkûre birliğidir.

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.