Uzun yıllardır Cumhurbaşkanımızın kıymetli refikası Emine Erdoğan Hanımefendi’nin, Türkiye’nin kültürel mirasını koruyan ve kültürel diplomasisine değerli katkılar sunan çalışmalarına tanıklık ediyoruz. İç siyasetin ve küresel ölçekteki yoğun gündemin arasında, aslında Türkiye’nin kültürel diplomasi potansiyelini yeterince değerlendiremediğimiz gerçeğiyle de yüzleşiyoruz. Oysa yalnızca Emine Erdoğan’ın yürüttüğü projelere baktığımızda dahi, Türkiye’nin kültürel diplomaside oluşturduğu etkiyi görmek mümkündür.
Kanaatimce, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yumuşak güç anlayışını merkeze aldığımızda, Afrika’da yürütülen çalışmaların ülkemize sağladığı geri dönüşleri doğru okumamız gerekiyor. Bu çerçevede, Emine Erdoğan’ın kültürel girişimleri Afrika halkları üzerinde etki alanımızı güçlendiren önemli sonuçlara kapı aralamaktadır.
Malumunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan G20 Zirvesi kapsamında Güney Afrika’ya resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Gündem G20 olsa da Afrika üzerine daha fazla konuşma ihtiyacımız ortadadır. Bu coğrafyaya yalnızca “mazlum diyarlar” penceresinden bakmamalıyız. Yeni dünyanın yükselen aktörlerinden Afrika Kıtası ve buradaki ülkelerle yürüttüğümüz ilişkiler; ekonomik, politik, stratejik ve kültürel boyutlarıyla devletimiz için hayati önem taşımaktadır. Orta vadede tüm bu alanlarda olumlu geri dönüşler alınacaktır.
Ziyarette Emine Erdoğan da Cumhurbaşkanımıza eşlik etti. Program kapsamında öne çıkan başlıklardan biri, Türkiye’nin Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi kurumlarıyla Afrika’da yürüttüğü kültürel ve eğitsel çalışmalardı. Bu faaliyetlere bakıldığında Türkçenin yaygınlaşması, eğitim alanındaki girişimler ve yeni nesillerin kültürel perspektifle yetiştirilmesi yönünde güçlü bir projeksiyona odaklanmamız gerektiği açıktır.
Emine Erdoğan, bu anlamda Cumhurbaşkanının stratejik vizyonuna önemli katkılar sunmaktadır. Türkiye’ye geri dönüşleri yüksek olacak bu çalışmalar, kültürel diplomasi bağlamında bir yumuşak güç unsuru niteliğindedir.
Türkiye’nin yumuşak güç anlayışı, Batı’nın yaklaşımından kökten ayrılmaktadır. Batı için yumuşak güç çoğu zaman sert gücün ikna yöntemiyle desteklenmesidir. Türklerin bakış açısı ise karşılıklı çıkar ve “kazan-kazan” ilkesi üzerine kuruludur. Afrika örneğine baktığımızda, bir hegemonya arayışımızın olmadığı açıktır. Bizim aradığımız şey ortaklıktır. Kiminle mi? Afrika’daki insanlarla. Batı merkezli siyaset anlayışı, gücü “sömürü” üzerine inşa ederken, Türk yaklaşımı “ortaklık ve birlikte büyüme” fikrini öne çıkarır.
Türk medeniyet tasavvuruna baktığımızda, ölçülerimizin gönül insanları tarafından şekillendirildiğini görürüz. Ecdadımızın “dervişleri” öncü birlikler olarak öne çıkarması da bundandır. Gönüllerini kazanmadan hiçbir coğrafyaya dayatma yapılmamıştır. Bu yaklaşım Türkiye’nin değerler sisteminin özünü anlatır.
Emine Erdoğan’ın projelerinde de ecdadın bu yaklaşımının izlerini görmek mümkündür. Bu çerçevede “gönül coğrafyası” kavramının dahi Batı merkezli yumuşak güç anlayışından ne kadar farklı olduğu açıktır.
Ülkemiz adına mutluluk duymamak elde değil. Tüm bu çalışmalar geleceğin nesilleri üzerinde kalıcı izler bırakacaktır. “Türk beklenendir” mottosunun da yerini kimseye bırakmayacağı kanaatindeyim; çünkü bu yer, kadim bir medeniyetin fikir taşıyıcılığıyla korunur.
Emine Erdoğan’ın çabalarını, yumuşak güç unsuru olarak daha etkili, daha adaletli ve kazan-kazan ilkesine sadık bir bakış açısının temsilcisi olarak görüyorum. Bu, ciddi bir emek, güçlü bir inanç ve derin bir gönül bağının yansımasıdır. Böylesine hegemonya mücadelesiyle dolu bir dünyada insan kalabilmek, büyük bir mutluluktur.
Türkiye’yi Türkiye yapan da budur: İnsan sevgisini, “Yaratılanı, Yaratan için sevmek” ilkesine dayandırmak… Cumhurbaşkanı Erdoğan sayesinde daha görünür hâle gelen bu anlayışın yaşatılmasında Emine Erdoğan’ın çalışmalarının istisnai rolü vardır.
Biz daha çok Afrika’yı konuşacağız. Yakın dönemde bu çalışmaların yansımalarını birlikte göreceğiz. Ancak Afrika örneği üzerinden ülkemizin kültürel diplomasi sonuçlarını doğru okumamız ve doğru anlatmamız gerekiyor.
Emine Erdoğan’ın yürüttüğü projeler alkışlanmalı ve takdir edilmelidir; çünkü bu örnekler kıymetlidir ve gelecek nesillere ilham olur. İyilik, takdirle çoğalır. Güzel işleri takdir etmekten kaçınmamalı, politik çekincelerle gölgelememeliyiz. İyilikte kendimizle yarışmalıyız. Biz Türkiye’yiz. Bize yakışan budur.

