AB gerçeğini görelim artık!

A -
A +

Alman Dışişleri Bakanı Fischer'ın AB üyeliği için Türkiye'ye tarih verilmesi konusunda "Türkleri oyalayalım. Sonra unutalım!" sözleri, Avrupa Birliği üyeleri arasında Almanya'nın tavrının belirgin bir biçimde Türkiye karşıtı olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim, Fischer'dan önce de pek çok Alman politikacı ve devlet adamı, Türkiye karşıtlığını açık ifadelerle dile getirmişti. Örneğin Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt, 8 Nisan 2000'de Berlin'de düzenlenen "Avrupa'nın Geleceği" konulu konferansta, "Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur" derken gerekçelerini de şöyle sıralıyordu: "70 milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde dolaştıramayız. Avrupa'nın İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızla büyüyen nüfusun satın alma gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı sürdürmeliyiz. Ticaretimizi geliştirmeliyiz. Ancak bu ülkenin globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslararası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz." Schmidt, "Avrupa'nın Kendini İdamesi-21. Yüzyıl İçin Perspektifler" kitabında da Türkiye karşıtlığının nedenlerini, nüfus ve kültürel farklılıklar üzerine kuruyordu: "Türkiye'nin nüfusu şu anda 65 milyon. 35 yıl içinde bu sayı 100 milyona çıkacak. 21. yüzyılın sonlarına doğru Türkiye'nin nüfusu Fransa ve Almanya'nın toplamı kadar olacak. Türkiye'yi AB'ye almak isteyenlerin bu rakamı akıllarında tutmaları lazım. Türkiye ile Avrupa arasındaki kültürel farklar Rusya ve Ukrayna ile aramızdaki farklardan çok daha derindir." Almanya'nın eski Ankara Büyükelçisi Vergau'nun şu sözleri de Schmidt'in görüşleriyle aynı paraleldeydi: "Türkiye'nin tam üyeliğinin AB'nin kimliğini büyük ölçüde değiştireceği açıktır. Türkiye hiçbir aday grubuna girmemektedir." Almanya CDU/CSU Koalisyonu Meclis Grubu Başkanı Wolfgang Schaeuble ise, Türkiye'ye gerçeklerin söylenmesi konusunda dürüst bir tavır sergilemekle birlikte, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin mümkün olmadığını şu sözlerle ifade ediyordu: "Türkiye'ye kesinlikle AB üyesi olamayacağı söylenmelidir. Böylece Türkiye'ye iyilik yapmış oluruz. AB üyeliği, yalnızca Avrupa-Hıristiyan geleneğine sahip ülkeler için sözkonusu olabilir. Müslüman Türkiye ve Asyalı Rusya AB üyesi olamaz. Avrupa Birliği'nin sınırları, Avrupa'nın coğrafi sınırları ile biter. Türkiye bu yüzden de AB'ye üye olamaz. AB sulandırılarak bir serbest ticaret bölgesi haline getirilemez. Türkiye Avrupalı bir ülke değildir. Türkiye nasıl olsa AB'ye kabul edilmeyecektir. O halde artık Türkiye'ye karşı dürüst davranılmalı ve ikiyüzlü politikadan vazgeçilmelidir." Almanya Dışişleri eski Bakanı Klaus Kinkel de düşüncelerini üç kelimeye sığdırıyordu: "Türkiye bizim Cezayirimizdir" Alman Tarihçi Hans-Ulrich Wehler, şu sözleriyle Alman bakış açısını özetliyordu: "Türkiye, coğrafi konumu, tarihi geçmişi, dini, kültürü ve mantalitesinden dolayı Avrupalı değildir. 65 milyon Müslüman Anadolu insanına neden Avrupa'da serbest dolaşım hakkı tanınsın ve AB fonlarından istifade etmelerine izin verilsin?" Dolayısıyla, Alman Dışişleri Bakanı Fischer'in sözleri ilk olmadığı gibi şaşırtıcı da değildir. Şaşırtıcı olan bizim politikacılarımızın bu gerçeği algılamamakta direnmeleridir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.