Aydınlanma dönemi...

A -
A +

İletişim teknolojisindeki hızlı gelişmelerin de etkisiyle toplum olarak bir aydınlanma dönemi yaşıyoruz. Medya da bu aydınlanmaya önemli katkılarda bulunuyor. Yazımın sonunda bu konuya yeniden dönmek üzere TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın haklı eleştirilere hedef olan açıklamalarına değinmek istiyorum. Tuncay Özilhan, tüm iş dünyasının değil sadece başkanı olduğu TÜSİAD'ın temsilcisidir. Sözleri bu çerçevede değerlendirilmelidir. Özilhan'ın karamsarlığı körükleyen konuşmasında, Türkiye'nin ulusal değerlerini ve tercihlerini törpülemeye çalışan Avrupa Birliği'nin ekmeğine yağ sürecek nitelikteki unsurlar dikkati çekiyor. Dikkatli incelendiğinde çözüm değil işgal planı olduğu açıkça görülen Annan Planı'nın kabulü yönündeki sözleri gibi... Özilhan, ABD'den geleceği söylenen 1 milyar doların kredi olarak kullanılmasında fayda olduğunu söylüyor. Üretime ya da Türkiye'nin kendi kaynaklarının değerlendirmesine yönelik kayda değer bir öneri ortaya koymuyor. ABD'ye bağımlı olmaktan kurtarılmak için ne yapabileceğimizi tartışmamız gerekirken, kurtuluşumuzu üç-beş kuruşa bağlamak, Türkiye'yi fazla küçümsemek olur. Kendimizi küçümsemeye devam edersek karikatürlere konu olmaktan da kurtulamayız. Hatırı sayılır bir işadamı grubu, IMF'ye olan borcun ödenmesi için kampanya başlatmaktan sözediyor. "Kuvay-i Milliye hareketi mi başlatacağız, aramızda para mı toplayacağız, ne yapacaksak yapalım artık..." diye bizi sıkıştıran üyelerimiz var. Son günlerde benzer konuşmalara sıkça şahit oluyorum. Öneriler gerçekçi midir, değil midir ayrı konu... Burada dikkat çekici olan anlayış farkıdır. Toplumumuzun el avuç açmak dışındaki seçenekleri konuşur hale gelmesi, özellikle Irak Savaşı'ndan sonra yaygınlaşmaya başladı. Bu olumlu bir gelişme, hatta bir "aydınlanma"dır. Bu aydınlanma sürecinde, Avrupa Birliği'nin ulusal değerlerimize yönelik saldırılarının anlamını da doğru okumalıyız. Avrupa Parlamentosu Üyesi Arie Oostlander'in "Türkiye Kemalizm'den vazgeçmezse AB üyeliğini unutmalıdır" anlamına gelen sözleri, Atatürk ilkelerini tahrip etme projesinin bir yansımasıdır. Wolfgang Koydl gibilerinin "Türkiye her şeyden önce, her toplumsal ve politik gelişimini engelleyen taşlaşmış Kemalizmi kırmalıdır" sözlerini hatırlamakta yarar var. Avrupa Parlamentosu Üyesi Daniel Cohn-Bendit'in "Avrupa Birliği'ne katılmak Türkiye'de Kemalizm'in sonu olur" sözlerini de... Avrupa Birliği'nin ulusal değerlerimizi törpüleme çabalarının altında, emperyalist heveslerini kursaklarında bırakan Atatürk ile tarihi bir hesaplaşma arzusu yatıyor. Her taşın altından Daniel Cohn-Bendit ya da sürekli Türkiye'ye "Şunu yapmazsanız AB'ye giremezsiniz" diye tehditler savuran Günter Verheugen gibileri çıkıyor. Avrupa Birliği'nden ve ABD, samimiyetsiz ve kötü niyetli yaklaşımlarla Türkiye'yi kuşatma altına almaya çalışmaktadır. Bu kuşatmayı yarmayı başaracak güçteyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.