Türkiye dar bir geçitten geçerken, sağlık durumu ülkeyi yönetmeye elvermeyen Başbakan Bülent Ecevit'in vesayet altına alınması için yüce yargıya başvuruda bulundum. Bülent Ecevit, dürüst, naif, temiz ve şaibesiz kişiliğiyle siyasi rakiplerinin bile saygı duyduğu bir devlet adamıdır. Türk siyasi hayatına yaptığı katkılar bütün ülke tarafından bilinmektedir. Sayın Ecevit'in ülkesini sevdiğinden de kimsenin kuşkusu bulunmamaktadır. Türk siyasi tarihine "Karaoğlan" olarak geçmiş ve lakabı da fazlasıyla hak etmiştir. Sayın Ecevit'in Türkiye için arzettiği önemi ben dahil kimse inkar edemez. Ancak, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlar gerçekten bugün yaşanan konjonktür çok farklıdır. Sayın Ecevit, artık misyonunu tamamlamıştır. Yapmakla yükümlü olduğu görev ve sorumluluklar dikkate alınırsa Sayın Başbakan'ın sağlık durumunun günlük faaliyetlerini yürütmesine ve kişisel ihtiyaçlarını karşılamasına elvermeyecek denli bozulduğu basında çıkan haberler ve televizyon kameraları karşısında yaptığı konuşmalardan görülmektedir. Hastalanmak her insanın karşılaşabileceği doğal bir olaydır. Ancak, Sayın Ecevit'in rahatsızlığı, yürüttüğü görev nedeniyle yalnızca kendisini ve ailesini değil, tüm ülkeyi ilgilendirmektedir. İki büyük kriz geçiren ve hâlâ etkilerini üzerinden atamayan Türkiye'de hükümet tarafından her gün acil ve kritik kararlar alınması gerekmektedir. Oysa Hükümetin başı olan Sayın Ecevit, ne Başbakanlığa ne TBMM'ye gelememektedir. Gelse kürsüye çıkamamaktadır, çıksa konuşamamaktadır, konuşsa ne dediği anlaşılmamaktadır. 4 Mayıs'tan bu yana sağlık problemleri yaşayan Sayın Ecevit, iki aydır makamına gelemediği gibi, yurt içinde ve yurt dışında önem arzeden toplantılara da katılamamış, ülkeyi temsil edememiştir. Sayın Başbakan'ın bu durumu, iç borç faizlerinin ve dövizin yükselmesine dolayısıyla belirsizliğe ve doğal olarak da istikrarsızlığa yol açmaktadır. Türkiye, böyle yönetilmeyi hak etmemektedir. Bu nedenle Sayın Ecevit'in sorumluluklarını yerine getirip getiremeyeceğinin tespitinin gerekli olduğunu düşünerek yargı yoluna başvurdum. Türkiye'ye yıllarca hizmet vermiş bir insan için vesayet talebiyle başvuruyu yapmak beni gerçekten üzdü. Ama başka çare yoktu. Tekrar ediyorum, Sayın Başbakan'ın doğru, dürüst bir insan olduğu, şaibesiz bir kişi olduğu hepimizce malum. Ancak, Türkiye'nin bekasının, bir insanın hangi koltukta oturup oturmadığından daha önemli olduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Sayın Başbakan'ın çekilmesi durumunda ülkenin kaosa sürükleneceği iddiaları doğru değildir. Sayın Başbakan'ın çekilmeyi kabul etmesi durumunda, hükümet ortaklarıyla DSP'nin içinde başka bir ismin Başbakan olması konusunda anlaşılıp, Sayın Cumhurbaşkanı'na da bu mütabakat iletilerek, yumuşak geçişle aynı koalisyon ortakları, ancak sağlıklı bir başbakanla yeni bir hükümet kurulabilir. Hatta yeni hükümet, bakanlık sayısını düşürerek, yapısal reformalar devam edip, yurtiçine ve yurtdışına "güçlü Türkiye" mesajını verir. Bu süre içerisinde, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarında gerekli değişiklikler süratle yapılarak Türkiye'nin önü açılır. Böylece ne erken seçime gerek kalır ne de siyasi belirsizlikten eser kalır.