Gerçek kimliğini hatırladılar. Kendi gibi oynadılar. Fatih, Gökdeniz, Szymkowiak özel işlerin adamı olurken, diğerleri yardımcı rolde güvenli bir takım savunması oluşturdular. Yeni sağ bek Ferhat yerinin hakkını veremezken, ortada Hüseyin, sağ kenarda Ömer Rıza ona eşlik ettiler. Topa daha fazla hükmeden taraf Denizlispor'du. Organize hamlelerle ceza sahası önüne kadar geldiler. Geldikleri kadar etkili olamadılar. Her seferinde, savunma duvarına takıldılar. Kısa pasta ısrar ettiler. Hep görünen taraftan atagı zorladılar. Bir kere dahi kademeli yerleşen savunmayı bozamadılar. Yani Nurullah kardeşin oyun mantığı Trabzon'u çözmeye yetmedi. Daha az topla oynamasına rağmen, pozisyon bulan goller atan taraf Trabzonspor'du. Kadro yapısına uygun işleri denediler. Boş paslardan uzak, direk sonuca giden hamlelerle tehlike aradılar. Sadece ilk devrede, beş çabuk hucümdan iki gol çıkardılar. Gollerde kaleci Souleymanou'nun hatası vardı. Fakat Koray'a yapılan koşu gerçekçiydi, önlenmesi zordu. Skorboarda bordo - mavi yazıyordu. Futbolu güzel oynayan, Denizlispor'du. Kazandı Trabzonspor. Daha ne istiyorsun derseniz, eski fikirlerde ısrar ederim. Savunma güvenliği kabul, atağın hazırlanmasında katılım isterim, hucümcular, savunmacılar diye bölünen Trabzonspor'un dönemin futbol doğrularından uzak kaldığını söylerim. Malzeme yetersiz iddiasına hiç katılmam. Rakip malzeme daha iyiyidi sözüne şiddetle karşı çıkarım. Dahası üç puanın Fatih, Gökdeniz, Szymkowiak'ın özel becerisinden geldiğini hatırlatırım. Son olarak Yattara, bordo - mavili taraftarın sevgilisi bir takıma bedel meziyete sahip bir futbolcu, neden kulübede bekler anlamış değilim. Hakem Cüneyt Çakır, iyi bir yönetim gösterdi.