Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Sanatı siyasete tercih etti 1939''da Kahramanmaraş''ta doğdu. Ankara DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Bir süre devletin çeşitli kademelerinde görev yaptı. Akabe yayınları ve Mavera Dergisinin yönetimini üstlendi. DPT''de sözleşmeli personel olarak çalışırken 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi''nden Kahramanmaraş Milletvekili seçildi. 1991 seçimlerinde adaylığını koymadı ve İstanbul''a yerleşti. "Sebeb Ey" ve "Risaleler" adında yayınladığı şiirlerini 1992''de "Şiirler" adlı tek kitapta topladı. 1981''de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan''ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini "İpekyolundan Afganistan''a" adı altında kitaplaştırdı. Bu çalışmalarından dolayı 1983 yılında, Gazetecilik ödülü ve 1988''de de Türkiye Yazarlar Birliği''nce şiir ödülüne layık görüldü. Yayınlanan son şiir kitabı "Gelecek Zaman Risalesi" piyasaya yeni çıktı... Erdem Bayazıt, "Siyasete Özal''a yardım için girmiştim. Amacım, bu ülkeye hizmet edecek kadro içinde görev almaktı. O kadro olmayınca, benim siyasette işim neydi? O bakımdan Özal''dan sonra ben de politikayı bıraktım" diyor. Bayazıt''ın görüşleri şöyle... Sanat mı, siyaset mi? Sanat, bizim için her zaman vazgeçilmez bir zirve. Ama bir dönem, yakından tanıdığım ve Türkiye için bir şans olarak gördüğüm rahmetli Turgut Özal''ın 1983''te siyasete atılmasıyla birlikte, ona yardımcı olmayı bir görev saydım. Bütün bilgi ve birikimimi ona yardım etmeye harcadım. Bu çalışmalarım sebebiyle olsa gerek, ısrarla meclise girip aktif siyaset yapmam istendi. Israrları kıramadım ve 1987''de milletvekili olarak yine onun yanında yer aldım. Özal, bu ülke için bir şanstı. Bu ülkeyi çok iyi tanıyordu. Anadolu''yu iyi tanıyordu. Bürokrasiyi iyi tanıyordu. Devleti iyi tanıyordu. Projelerle dolu bir insandı. Kavga etmek için değil, hizmet etmek için vardı. O bakımdan bu üç unsuru birbiriyle tezata düşürmeden ülkeyi yönetince, ortaya kalkınmışlık, mutluluk ve huzur tablosu çıkmıştı... 18 Nisan''da ne oldu? 18 Nisan''da seçmen bence iki önemli mesaj verdi. Birincisi ANAP ve DYP''ye dedi ki: "İki merkez parti olarak, mademki siz iktidar olmak istemeyip, Mecliste %14''lük bir oya sahip DSP''ye hükümeti teslim ettiniz, o zaman biz de oylarımızı DSP''ye verelim de, tam hükümet olsun" İkincisi de, "Geçen dönem, Meclisteki siyasi partiler, Meclisin haysiyetini, onurunu, işlerliğini yerine getiremişlerdir. Öyleyse meclise, meclisin onurunu, haysiyetini vakarını koruyabilecek, meclis dışından bir parti taşımalıyız. Bu parti de ancak MHP''dir." İşte halk bu iki duyguyla DSP''ye ve MHP''ye oy vermiştir. Ben bu seçimleri böyle değerlendiriyorum. Asla kabul etmem Hangi şart ve zeminde olursa olsun, insanın insana dayatma yapmasını asla kabul etmiyorum. Bu insanın yaratılışına da aykırı bir durum. Zaten atalarımız "Zorla güzellik olmaz" diye boşuna söylememiştir. Dolayısıyla, dayatmayı kabul etmiyorum. Çok üzüldüm İpekyolu gezimizde Afganistan''a gitmiştik. Savaşın en şiddetli zamanıydı. Çok yorgunduk. Bir dereden geçtikten sonra, karşı kıyıda biraz dinlenmek istedik. Bizi ardımızdan takip eden sekiz on yaşlarındaki çocukların o perişan ve bakımsız halleri yüreklerimi parçalamıştı. Yanımızdaki tercümana dedim ki, "O çocuklara de ki, sizler dünyanın en güzel çocuklarısınız." Mihmandar bunu söyleyince, çocuklar, birşeyler mırıldandı. Merak ettim ve sordum, "Ne diyorlar?" Mihmandar''ın verdiği cevap iliklerime işledi. Asla unutmayacağım bir cümleydi bu. Diyordu ki çocuklar: "Güzeller ve iyiler cephede şehit oluyor" Özal''sız siyaset neme gerek Ben siyasete o olduğu için, ona yardım için girmiştim. Ama o aktif siyaseti bırakınca, ben de siyaseti bıraktım. Çünkü benim siyasetten amacım, şan şöhret veya rant elde etmek değildi. Bu ülkeye hizmet edecek kadro içinde görev almak arzusuydu. O kadro olmayınca, benim siyasette işim neydi? O bakımdan Özal''dan sonra ben de politikayı bıraktım. Tek arzum O''nun istediği gibi yaşamak, O''nun istediği gibi teslim-i ruh etmek, O''nun istediği gibi mahşerde boynu bükük kalmamak. Yüce imtihanı verebilenlerden olmak... Erdem Bayazıt''tan bir hatıra: Vergi iadesi ve çaresiz kadın Bir gün Meclisteki odamda, yine seçmenlerimin derdini dinlerken, dışarıdan bir kadın feryadı duyuldu. Kadıncağız bağırıyor çağırıyor, belli ki derdine çözüm bulabilecek bir yetkili arıyordu. Birkaç milletvekili benim odamı göstermiş ve uzaktan seyre dalmışlar. Nerden bileyim? Kadıncağıza sakin olmasını rica ettik ama sakinleşemiyordu. Yine yüksek perdeden derdini anlatmaya başladı: "Beyefendi, ben mahvoldum. Vergi iadesinden gelecek parayla kışlık odun ve kömürümü alacaktım. Onun için tırnak tırnak fiş biriktirdim. Hepsini doldurup bankaya götürdüm. Bir gün geç kalmışım diye kabul etmediler. Şimdi ben ne yapacağım? Zavallı kadının dünyasına bakın. Bu küçücük dünyanın bürokrasi katılığında alt üst oluşuna bakın. İstanbul''dan kalkıp, bu derdini anlatmak için Ankara''ya gelmiş. Belki yol parası, alacağı vergi iadesinin yarısını tutuyor. Ama ne yapsın?.. Neyse, iş başa düşmüştü. Bu kadıncağıza nasıl yardım edeceksek etmeliydik. Telefonu çevirip, ilgili bankanın bu konularla ilgili müdürlüğünü bağlattım. Aaa, baktım çok yakından tanıdığım birisi duruyor karşımda. Kendine durumu anlatınca bizi rahatlattı: -Erdem bey, belki şubelere teslim günü geçmiştir ama, merkeze ulaşması için henüz süre var. Bize gelsinler, yardımcı olalım... Kadına bu müjdeyi verdik ve yolcu ettik. Nasıl sevindi anlatamam. Bu bağlamda, eğer maksat, vekillik forsu veya beraberindeki getiriler değil de, gerçekten millete hizmet etmekse, milletvekilliği çok yorucu ve zor bir iş. Meclisteki komisyonlarda olup bitenleri takip etmek, projeler üretmek gibi asli görevlerinizin yanında, vatandaşın derdine de kulak asmak ve çözebildiğiniz problemlerini çözmek zorundasınız.
ÖNE ÇIKANLAR