Orhan Hakalmaz, "Türküler halkın malıdır. O yüzden bana gösterilen ilgiyi, kendimden çok Türk halk müziğine gösterilen ilgi olarak değerlendiriyorum. Çok seviniyorum" diyor. Halk müziği sanatçısı Hakalmaz''ın bu konudaki görüşleri şöyle... Türkülerin dilinden Türkülerin içindeki melodilerin zenginliğini, türkülerin esrarını, belirli bir kültürü olan herkes anlar. Çünkü türküler, zaten halkın kendi duygularını dile getiriyor. Ve öyle usturuplu dile getiriyor ki, bazen bir dörtlükte bir kitaba konu olacak kadar çok şey anlatıveriyor... Türküler sipariş olmuyor maalesef. O bakımdan, müzikle söz bütünleşirken, aslında türküyü söyleyen melodi yapmıyor, Bir bağrı yanık Anadolu genci, "Yandım Allah" derken, eğlenmek için çıkartmıyor onu ağzından... Yanmış olmanın gereğini yapıyor. O bakımdan bizi yansıtıyor türkü... Türkülerimiz şimdiye kadar hep ikinci planda kalmış. Burada elbette türkü okuyanların yorumu da çok önemli. Öyle ki, türküyü okuyacaksanız, türkünün kendi melodisinde okuyacaksınız. Ona yorum katmaya kalktınız mı, tadını kaçırırsınız. Elbette zaman içerisinde yorum da katılabilir ama, bu bir çırpıda olacak şey değil. Öyle olunca da, halkımız ister istemez türkülerden koptu bir dönem... Türküler hayat hikayemiz Ben Türküleri seviyorum... Türk halk müziğinin, diğer müzik çeşitlerinden hiç de geri kalmadığını, aksine çok daha anlamlar içerdiğini savunuyorum. Çünkü türküler bizim hayat hikayemiz. Ş. Urfa''daki insanımızın hamsiden bahsetmesi mümkün değildir. Karadenizlinin de burçak tarlasından... Ama her yörenin kendine has öyle türküleri vardır ki, tadına doyamazsınız. Yani türkülerimiz bir kültür mozayiğidir aynı zamanda... Bağlamamın telleri Türkü söylemek ve bağlama çalmak bir tesadüf oldu benim için. Ama babam bilerek bana bağlama öğretmiş. Sonra sonra sevdim elimdeki oyuncağımı... Eğer ben bugün içki ve sigara kullanmıyorsam bunun en büyük sebebi bağlamamın olmasıdır. Benim büyük arkadaşım oldu. Çok üzgün olduğum zamanlarda bile oturdum bir köşeye, bağlamamın tellerine dokundum. Bir uzun hava çektim mi rahatlardım. Halen de öyledir. Ona ben derdimi dökerdim. Sonra halk müziğini öğrendikçe de, bu benim mesleğim oldu çıktı. Bağlamayı şöyle kucağınıza koyduğunuzda, onun sesini yüreğinizde işitirsiniz. Ben artık akort bozukluğunu kulağımdan ziyade, göğsümdeki titreşimlerinden bile seziyorum. İnanın ordan seziyorum. Sadece müzik mi? Ben hep söylüyorum. Günümüzde Türk halkı henüz türküyü yeterince tanımıyor... Türküyü bir kere müzik olarak görmemek lazım. Müzik olmasına müzik ama, sırf eğlence müziği olarak görmemek lazım. "Dinle sana bir nasihat edeyim Hatırdan gönülden geçici olma Yiğidin başına bir hal gelirse Onu yad ellere açıcı olma" * * * "Gel ha gönül havalanma Engin ol gönül engin ol" * * * "Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün Dünya kadar malın olsa ne fayda..." Bunlar hakikaten insanı hayata alıştıran özdeyişlerden oluşan sözler. Hayat düsturu olan şeyler. Türküde aşk estetiği Halk müziği ahlak deryasıdır. Türküler, insanlarımızın ahlakı neyse aynen onu yansıtıyor. İnsanımız gerçekten ahlaka önem verdiği için, tabii hayatta yaşanılan ve elbette yaşanılacak olan duygularını dile getirirken bile edep sınırını çok güzel gözetiyor... Günümüzde şarkı adına, melodi adına ortaya çıkan, ama müstehcene varan birçok söz ve melodi karşılık, türkülerde bu duygular bile usturuplu ve bir o kadar da estetik ve edebi söylenmiştir... Örneğin, şimdi çok şarkıda artık masum bir ifade olarak kalmıştır "öpmek" kelimesi... Ama bir Trabzon yöresi türkümüzde "Gemiler, Giresun''e, yar olayım sesüne,/Bir daha vurayıdı nefesüm nefesüne" mısralarında ise aynı duygu, edeble sanat arasındadır... Ritmik yapımız müthiş Bizim usullerimiz de çok zengin. Ritmik yapımız... Avrupalı müzisyen geliyor. Dünyanın en iyi müzisyeni. Ama vuramıyor onu. Ters geliyor, vuramıyor. Çok aksak usuller var. Diyelim ki, iki zamanlı bir usülden, yedi zamanlı bir usule geçiverir halkımız. İşte onu birden yapamıyor Avrupalı müzisyen. Öyle güzel yedirmiş ki, bir anda aksak usül oluyor ama anlayamıyorsunuz. Onları bilmek lazım. O bakımdan bence Türk halkı. Türk halk müziğiyle iftihar etmeli. Bizim böyle bir müziğimiz var ve ne kadar zenginiz. Bu kompleks niye? Buna rağmen, hemen her konuda komplekse kapıldığımız gibi, Türk halk müziğinde de bir kompleksimiz var. Biz genç yaşta bağlamayla gezerken utanırdık. Ama elimizde gitar olsaydı utanmazdık. Maalesef bize böyle bir duygu aşılamışlardı o zamanlar. Ama şimdi hiç de öyle değil... Bir de, 1975''te bunun ilminin araştırılması gereken konservatuvar kuruldu ki, Avrupa''da 12. Yüzyılda kurulan kenservatuarlar var. Sevindirici olan şu ki, bu kadar kısa zamanda bile olsa, kendi kültürüne kendi müziğine sahip çıkabilecek müthiş gençler yetişiyor. Artık bağlama birilerinin tekelinde değil, yeniden Türk halkının malı oluyor. Bağlama çalan genç boynu bükük dolaşmıyor... Orhan Hakalmaz''dan bir hatıra: Umulmadık alkış Bir gün, davet üzerine bir mekanda konser veriyordum. Yan tarafta açık hava tiyatrosunda da Yapı Kredinin caz festivali vardı. Bir ara baktım, beni dinleyenler arasında biri var ki, dikkatle izliyor... O zaman daha bir keyifleniyor insan. Daha bir dokunuyor bağlamanın tellerine... Bu arada birşeyler konuşuyorlar, beni işaret ediyorlar falan... Meğer o da Amerika''dan gelmiş. Cazcıymış... Gönlüne hitap etmiş halk müziği ve demiş ki: -Ben onunla çıkacağım sahneye... Bizim Türk insanının genel kompleksiyle, "Bu mümkün değil" demişler. Ben de milliyetçiyimdir bu konuda. Kendi müziğimi öyle pespaye kılamam. İstemezlerse çıkmam elbette dedim... Ama adam ısrar edince, çaresiz kalmışlar... Çünkü onca para verip getiriyorlar. Davetliler gelmişler... Ama adam sahneye çıkmayacak. Bunun üzerine bana gelip rica ettiler. Uzatmayayım, adamın ısrarı gerçekçiymiş ve onca ekibinin arasında, bağlamamla yerimi aldım... Çoğu, entel denilen ve türkülere veya bağlamaya burun kıvıran kimselerdi... Şöyle sazımı elime aldım ve bağlamamın tellerine bir dokundum... Öyle bir alkış tufanı koptu ki, o alkışı hiç ama hiç unutamıyorum... O ummadığımız tipler ki ben onlara da saygılıyım, kendi takdirleridir. Ama onlar bile, gönüllerine hitap eden halk müziğini alkışlamak durumunda kalmışlardı...

