“Allah’ım bir başıma kaldım. Sen her şeyin doğrusunu bilirsin. Şaşkınım. Tek güveneceğim sensin.”
Sabahın ilk ışıklarıyla, çıkardıkları sayfalarca gazeteyi ücretsiz olarak dağıtıyorlardı. Türkiye gazetesine abone olan bazı tanıdıklarım da onlar ücretsiz diyerek gazetemizi bırakmaya başlamıştı. Nasıl üzülüyordum anlatamam. Kardeşim de diğer gazeteleri almaya başlayınca iyice yıkılmıştım. Beni anlayan kimse yoktu…
Sürekli olarak bana da baskı yapılıyordu. Gazetede okuduklarımın, radyoda dinlediklerimin yanlış olduğunu söylüyorlardı. Yalanlar iftiralar gırla gidiyordu. Koca toplulukta bir başıma kalakalmıştım…
Apartmanda ve mahallemizde benden başka Türkiye gazetesi alan kalmamıştı. Bazen “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye vesveseye kapıldığım da oluyordu. Çok bunalmıştım çünkü.
Mübarek Ramazan-ı şerif gecelerinde ben de el açıp yalvarıyor, ağlıyordum:
“Allah’ım bir başıma kaldım. Sen her şeyin doğrusunu bilirsin. Ben cahilim. Şaşkınım. Tek güveneceğim sensin. Sana ve sevdiklerine Sevgili Peygamberimizin bildirdiği gibi inanıyorum. Beni doğru itikat üzere olanlardan ayırma Rabbim. Evlatlarımı, komşularımı, akrabalarımı hidayete kavuştur Allah’ım...”
İhlas Finans'ın batmasıyla zalimlerin sesleri daha da yükseldi. Ama ben gazeteme, Osman Ünlü Hocamın sohbetlerine ve Enver Ören Ağabeyime öylesine bağlanmıştım ki hiç kimse beni onlardan kopartamadı. Çocuklarım bir de küçük kız kardeşim benim yanımda yer aldılar. Sadece onlarla büyük bir mücadeleye giriştim. İhlas Pazarlama'nın sattığı ürünleri alıyor, evime sadece Türkiye gazetesini getiriyordum. Gazetemin verdiği kitapların dışındaki kitapları hediye etseler bile okumadan imha ediyordum...
İhlas camiası zor günler yaşıyordu. Bütün kalbimle onlara dua ediyordum. Kur’an-ı kerim öğrenmeme vesile olan komşularımı ihmal etmiyor ama ziyaretimde onlarla dinî konular konuşmuyordum. Zaten başlarına öyle üzücü bir sıkıntı gelmişti ki konuşmaya mecalleri kalmamıştı. Hâkim olan oğulları 40 yaşına geldiğinde kanser olmuş ecelle pençeleşiyordu. Diğer oğlu psikolojik sorunlar yaşıyordu. Okuduğu üniversiteyi bırakmış, saçlarını uzatmış, elinde bir gitar onunla meşgul oluyordu.
Kızları evlenmiş ama birçok sıkıntılarla imtihan oluyorlardı. Hâlleri içler acısıydı. Çok geçmeden evlat acısını da yaşadılar. Başsağlığına gittiğimde ağabey olarak kabul ettiğim saygı duyduğum adamcağız çok perişandı. Ortaya bavullar dolusu kitaplar koymuş hıçkırarak ağlıyordu... DEVAMI YARIN