"Aynı suçtan iki kişi var. Bunlardan birisinin cezası tecil edilirken, aynı suçtan mahkum olan diğerinin cezası tecil edilmiyor. Veya aynı suçtan mahkum olmuş bir mahkumun cezası paraya çevrilirken, bir diğerinin cezası paraya çevrilmiyor... Bu durum, mahkumlar ve yakınları üzerinde ters etki meydana getirdiği gibi, saygı değer hakimlerimizi de zan altında bırakmış oluyor. Öyle ya soruyor mahkum ve yakını: Onun suçu paraya çevrildi de benim suçum neden çevrilmedi? Ben vatandaş değil miyim?" En son bir mahkum yakınının duygularını dile getirmiştik bu köşede. Af konusunda kişisel görüşlerini açıklamıştı kamuoyuna. Bugün de, o yazıdan yola çıkarak düşüncelerini gönderen ve kendisi geçmiş yıllarda sekiz yıl hapishanede yatan bir okuyucumuza yer veriyoruz. İşte Mersin''den Süleyman Nurettin Ertem''in yaşadıkları ve yorumu: "Ben bir mahkumdum. Cinayeti de öldürdüğüm kişinin semtinde işlemiştim. Bu sebepledir ki, mahkemede şahitler bile benim aleyhime şahitlik ettiler. Dolayısıyla normalde bana verilmesi gereken cezadan fazla ceza aldım. Yirmi yıl aldım mahkemede. Derken ben hapiste iken, 1960 ihtilali oldu. İhtilalin ardından da bir af çıkartıldı. Dolayısıyla ben bu suçu, 1960''tan yani ihtilalden evvel işlediğim için 1960 affından istifade ederek, sekiz yıl yattıktan sonra tahliye oldum. 23 Eylül 1999 tarihli Türkiye Gazetesinde sizin köşede yayınlanan "Bir Mahkum Yakınıyım" başlıklı yazıyı okuyunca ben de düşüncelerimi açıklamak istedim. Yazınızda, ceza evlerini ve içinde yaşayan mahkumların yaptığı olayları dile getirmiş ve çok doğru olarak anlatılmış. Ancak anlatımı ve görüşü isabetli ise de, okuyucunuz çok ince elenip sık dokunulması gereken bir affın taraftarı olduğunu da belli ediyor. Hakikaten af büyüklüktür. Ancak ne var ki aftan istifade edenler bu büyüklüğü nasıl karşılıyor? Meselenin bir de o boyutuna bakmak lazım. Yine okuyucunun ifadesine göre doğrudur ki, çıkartılan bir af, kimini gerçekten cemiyete kazandırırken, kiminin ekmeğine yağ sürüyor. Yani aslında biri o yolun yolcusudur, afla mafla ıslahı mümkün değildir. Bir diğeri ise kader mahkumudur ve eğer affedilirse bu işlemiş olduğu suç, ilk ve son suçu olacaktır. Fakat ikisi aynı suçu işlemiştir. Hangisinin topluma kazandırılacağı, hangisinin ekmeğine yağ sürüleceği bilinemez. Haliyle birini af etmek diğerini etmemek mümkün değildir. Bakın ben kendimden örnek vereyim size. Ben cezaevinden tahliye olduğum günden bugüne kadar, Allaha şükür karakola dahi uğramadım. Ama yine benimle birlikte aynı suçtan yatanlardan, kimileri var ki, birkaç sefer girdi ve çıktı cezaevine Gelelim benim af konusundaki görüşlerime. Benim nacizane görüşüm şudur ki, infaz yayasına göre, hali hazırda cezasının % 40''ını iyi halle yatan bir mahkum tahliye olmaktadır. Ben derim ki aynı şartlarla bu infaz % 25''e düşürülsün. Yani cezasının % 25''ini iyi halle tamamlayan mahkum tahliye olsun. Gayri mevkuf müessesesi darlaştırılsın. Bir de yapılan yanlış uygulamalardan biri de şu. Aynı suçtan iki kişi var. Bunlardan birisinin cezası tecil edilirken, aynı suçtan mahkum olan diğerinin cezası tecil edilmiyor. Veya aynı suçtan mahkum olmuş bir mahkumun cezası paraya çevrilirken, bir diğerinin cezası paraya çevrilmiyor. Bu durum, mahkumlar ve yakınları üzerinde ters etki meydana getirdiği gibi, saygı değer hakimlerimizi de zan altında bırakmış oluyor. Öyle ya soruyor mahkum ve yakını: -Onun suçu paraya çevrildi de benim suçum neden çevrilmedi? Ben vatandaş değil miyim? Bu soruya cevap vermek mümkün değildir. Veya varsa bir cevabı yetkililer açıklamalıdır. Ben aftan yararlanmış bir kimse olarak elbette affın karşısında olamam. Çünkü affın faydasını bizzat kendim yaşamışım. O bakımdan diyorum ki: -Af olacaksa olsun. Olsun ama bir daha af olsun mu olmasın mı sorusunu gündeme getirmemek için demin de arz ettiğim tarz bir uygulamaya geçilsin. Nedir o uygulama: Mahkumun iyi halinden sonraki tahliye süresi, cezasının % 25''ine indirilmeli. Yani cezasının % 25'' ini iyi hal içersinde tamamlayan mahkum tahliye olabilmeli. Böylece biriktirilmiş ve ileride sorun meydana getirebilecek toplu affa gerek kalmadan, her iyi halli kişi otomatikman aftan yararlanabilmelidir. İyi hali olmayan zaten iyi halini göstermeyecek ve aftan yararlanamayacaktır. Bir de af olacak ise 1/3 veya 1/2 olmalıdır. Yani aftan, 6 aylık mahkum ile 6 senelik mahkum orantılı olarak istifade etmeli ve her suçlu cezasının bir kısmını çekmelidir. Bu durumdan da her suçlu istifade etmeli, suç ayırımı yapılmamalıdır. Zira affı gerekmez zannedelin de nihayetinde suçlu bir insandır. Bu insanın bir daha işlediği suçu yeniden işleyip işlemeyeceğini tahmin etmek müneccimlik olur. Ayrıca siyasilerin ağzında zaman zaman dolaşan özel aflar, yani kişisel aflar haricinde, affın mevzu edilmemesi ile ilgili bir madde Anayasaya konmalıdır ki, kişi suç kavramını düşünürken, "Nasıl olsa ileride af olur" diye ümitlenmemeli, suç işleyen her suçlu da o karanlık yere girmelidir."

