“Bir gün alay komutanımızın sınırdaki karakollarımızı ziyarete geleceği haberi gelmişti...”
Neyse karakoldan helikopter aldı götürdü yaralı astsubayı... İki ay sonra sanırım Kurban Bayramıydı. TRT Ankara Gazi Orduevinden gazileri gösteren bir yayın yapıyordu. Baktım bizim komutan tekerlekli sandalyede. Ağladım, nasıl bir vicdanım varsa, ağladım…
Neyse askerliğin en garip yanlarından biri de gece teröristlerle yapılan psikolojik sataşmalardı. Sabaha kadar telsizden “geldik”, “geliyoruz”, “bu akşam oradayız”, “hepinizi gömeceğiz” vb. gibi tehditlerle konuşur, kendi sevdikleri isimlerin türkülerini vs. dinletirlerdi. Gece dağ başında bayağı ürkütücü şeylerdi bunlar ama biz de ağız dolusu cevap verirdik. (Hızlı geçiyorum)
Sınır karakolu sürgünümün dört ayı geride kalmıştı. Bir gün alay komutanının sınır karakollarını ziyarete geleceği haberi geldi. Yollarda mayın taraması yapılması istendi, yaptık. İçimi nedensiz bir sevinç kapladı. Komutan gelmiş tabii biz dağdayız haberimiz yok. Telsizden haber geçildi.
“Acil karakola gel!”
Teçhizatı kuşandım, dağdan karakola indim. Karakol komutanının odasına girdim selamımı çaktım. Herkes orada. Alay komutanı da...
“Hazırlan oğlum. Ziyaretler sonrası helikopterle birliğine geri dönüyorsun.”
Şoke oldum. Sürgün bitmiş, üstelik koskoca alay komutanıyla geri Yüksekova'ya dönecektim.
“Emredersiniz komutanım!” dedim.
Hazırlandım, vedalaştım ve birliğime geri döndüm...
Alay komutanının postası devremdi ve Van tümende, ilk gün arkadaş olmuştuk. Ben sürgüne gelince komutana olanlardan bahsetmiş. Komutan da konuyu inceleyip asteğmen hakkında disiplin soruşturması açmış ve ben affedilmişim. Sonradan öğrendim ki o asteğmenin yaptıkları açığa çıkmış ve aklanmışım. İlahi adalet işte...
Neyse biraz da çatışmaların hissettirdiklerinden bahsedeyim... 1997'de xx (çift haneli sayı) arkadaşımı Hakkâri Yüksekova'da bir çatışmada kaybetmiştim. Kendim de hafif yaralarla kurtulmuştum. O gün bugündür içinde çatışma, şehit, terör kelimeleri geçen haberleri izleyemiyorum. Konunun hassasiyeti nedeniyle çok fazla detaylara giremeyeceğim ama peşinen bu duygularımı bu satırları okuyanların anlayabilmesinin mümkün olmadığını da söylemeliyim.
Bilirsiniz ki, bir şeyi izleyenlerle o şeyi yaşayanların hissettikleri başkadır. O yüzden benim yaralarım bu satırları okuyanların hissedemeyeceği kadar derin. DEVAMI YARIN