Okuyucumuz Mehmet Kurtoğlu''nun, Gölcük''te enkaz altında kalarak ailecek can veren kayınbiraderi Elektronik Astsubay Başçavuş Metin Yazdıran ve çocuklarıyla ilgili anısını yayınlamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz... "Beşinci gün ancak ulaşabildik cenazelere. Oğlu ve eşiyle bir arada can vermişlerdi. Yani 17 Ağustos depremi, dört kişilik bir aileyi yok etmişti... Cenazelere ulaştığımızda artık bozulmaya yüz tutmuşlardı. İster istemez dördünü de Gölcük''te defnetmek zorunda kaldık. Doğrusu, şu günlerde bile enkaz altından çıkartılıp çöp atar gibi bir çukura atılan cesetler olduğunu duydukça, defnetmenin bile şans olduğunu düşünüyoruz. Geçen gün Gölcük''e gittiğimde, birliğine uğradım. Baktım ki, arkadaşları Metin Astsubay için bir köşe düzenlemişler. Onlara, size de sunduğum 30 Ağustos''la ilgili şiirini vereceğim. Bu şiiri ayrıca Genelkurmay Başkanlığı''na ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı''na da fakslamayı düşünüyorum. Dedim ki arkadaşlarına: "Hani herhangi birinize borcu falan var mıydı kayınbiraderimin? Onu ödemek istiyorum." Hepsinin gözleri dolu dolu oldu: -O hayatta borç yapmayı sevmezdi ki zaten. Çok düzenli bir yaşantısı vardı. Duygulanarak oradan ayrılıp, oturduğu yere gittim. Orada sağ kalanlardan aldığım cevap aynıydı... Zaten ben de biliyordum, onlar ailecek inançlı, ihlaslı insanlardı... Metin de, kendine böyle bir hayatı ilke edinmiş, çocuklarına iyi bir terbiye vermiş, çok iyi bir baba, ideal bir eşti. Çocuklarını ve ailesini çok sevdiği için olsa gerek diyorum, Allah ölümde bile onları birbirinden ayırmadı. Onu köyüne götüremedim. Ama onun anısına, ondan kalan emeklilik ödemeleriyle, köyünde olmayan bir musalla taşı, bir gasilhane yaptırıp, köy camisinin imarına çalışacağım. Defterindeki şiire geçmeden önce, iki anekdot sunmak istiyorum... Birincisi, birlikte can veren hanımı Leyla''nın iki sene önce benim kızımla ilgili bir rüyası vardı. Demişti ki kızıma: -Hilal, seni beyaz bir önlükle İstanbul Üniversitesinin önünde, güvercinlere yem atarken gördüm. Aradan iki sene geçtikten sonra, kızım gerçekten İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesini kazanmıştı. Geçenlerde de kızım Hilal onlarla ilgili bir rüyasını anlattı: "-Önceki akşamdı... Rüyamda, Gölcük''te tekrardan mezarlarına gitmişiz. Sanki onları enkaz altından çıkartıyormuş gibi mezarlarını açıyoruz. Ayağa kalkıyorlar ve konuşuyoruz. Diyor ki Leyla teyzem: -Hilal, hiç üzülmeyin biz çok iyiyiz. Anneme de, "Abla biz iyiyiz. Siz kendinize bakın" diyor o şen şakrak konuşmasıyla. İki kuzenimden Feyza ile Gökay da oradalar. "Biz burada çok mutluyuz, haydi artık örtün üstümüzü" diyorlar. Kalıp kalıp bembeyaz taşları tekrar örtüyoruz üzerlerine. Böyle bir rüya idi... "Metin Yazdıran ve ailesinin ruhu şad olsun" diyor, okuyucumuza ve binlerce depremzedemize baş sağlığı diliyor, şehit astsubayımızın geçtiğimiz 30 Ağustos için, yine 15 Ağustos 1999''da kaleme aldığı şiire geçiyoruz: Bozkırda sabah Tanyeri ağarırken, bozkırda sabah Zafer türküsü mırıldanmaktayım, ufka bakarken Kırlangıçlar tepemde, yediverenlere göz süzmekte Kalkan toz bulutları görüyorum, ta... uzaktan Bozkırda sabah, bir başka bugün Hayaller uzak, gerçekler daha yakın Bir başka ötmekte kuşlar, burada şimdi. Bir haber, kanat çırpınışından öteye Toz bulutları yaklaşmakta bu kez Beraberinde gök gürültüsü getirerek Ilgıt ılgıt eserken, bozkırda sabah Rüzgarın savurduğu taç yaprak değildi Yürekten kopup gelen feryadın sesi Bir yorgan misali serilirken toprağa Bozkırda sabah, çiğ düşmüştü çimen lerine Duvarlarından süzülürken yaşlar, aç ve bitkin Kuruyan dudaklardaki, O''nun ismiydi Artık alabildiğine yakındı toz bulutları Kuzgun bakışlıydı, en öndeki atından inerken Bozkırda sabah, gözleri şimşek çakıyordu Anadolu hür, Anadolu başı dikti artık Bir diğeri O''na şöyle seslendi: Paşam! Düşman izleri burada besbelli Bozkırda sabah, esen rüzgar uğuldayarak Zafer nağmeleri ile birlikte, Mustafa Kemal''i müjdeliyordu...

