Etiler''den Nilüfer rumuzuyla yazan okuyucumuzun hatırası da yine karşılıksız ve yarım kalan aşkıyla ilgili. Genç kızlar duygusal oluyor. Kendilerine ihanet bile etse, gönül verdiklerine çok kırılmış olsalar bile, onun küllenmiş aşkını aylarca, yıllarca hatta ömür boyu saklıyorlar... Kırılsalar bile, aşklarına vefasız kalan sevgililerine intizar etmiyorlar, hayret... İşte Nilüfer de, kendisini bırakıp giden; giderken ne haber veren, ne de gittiği yerden telefon eden; bir kerecik aramayan sevdiği genç Hakan için "Sana intizar edemiyorum" diyerek başlamış gözyaşlarıyla kaleme aldığı mektubuna... "Onunla eski iş yerimdeyken tanıştım... Daha doğrusu aynı durakta otobüs bekliyorduk... Belli bir dönem kaçamak bakışmalar söz konusuydu... Birbirimize tek kelime söylemeden gözlerle birşeyler ima etmeye başladık... Onun tavırları, kişiliği dışa yansımıştı. Bakışlarından iyice hoşlanmaya başlamıştım. Her akşam aynı yerde bekliyordu. Ve artık aklımın bir değil her köşesinde o vardı. Tarz olarak çok uygundu benim için... Olumsuz tavrını görmemiştim... Günlerce onu bu şekilde izlemek sanki görev olmuştu bana... Bir gün, kız arkadaşım diyebileceğim biri ile yan yana bekliyorduk durakta. Kızın gülmesi onu etkilemiş olacak ki, yanımıza gelip kızı tanıdığını söyledi. Kız ise onunla tanışmadığı konusunda ısrarlıydı. Derken ileriki günlerde, benim ondan hoşlandığımı itiraf ettim. "Sizden ben hoşlanıyorum. Arkadaşımın kötü bir amacı yok" dedim. O da gelip kızdan özür diledi. Böylece olay kapandı. Artık onunla her görüştüğümde selamlaşıyorduk. Birkaç defa "Çay içelim" teklifinde bulundu. "Bir gün herhalde olur" diyerek ertelemekteydim. Ama artık kendimi frenleyemedim. Bir cafede oturduk ve konuştuk. Herşey orada başladı diyebilirim. Artık rastlaştıkça selamdan öte konuşuyor, ara sıra da yine birlikte oturup birbirimizi tanımaya devam ediyorduk. Ben her seferinde daha umutlu, daha güzel hayaller kurarak ayrılıyordum yanından... Duygularıma engel olabilmem çok zordu. Belki o benimle farklı bir amaçla arkadaşlık ediyordu ama davranışları çok gerçekçi ve ciddiydi. Fikirleri ve tavırlarıyla öyle kişiliği vardı ki ondan vazgeçmem mümkün değildi. Kısaca söylemek gerekirse ona duyduğum hisler, sevginin ötesindeydi... Her görüşümde kalbim heyecanla atıyor, yüzüm kızarıyordu. Bütün sevgimi ona verdim. Değerin ötesinde ilgilerin hepsini sundum. Elimden gelen her iyiliği ona yapmaya hazırdım. En son, iki ay önce gördüm. Bu görüşümün son olduğunu bilmiyordum. Görüşmemizin ardından iki hafta sonra askere gidecekti... Ah onun yokluğunu nasıl göğüsleyecektim? Onsuz ne yapacaktım askerlik süresince... En mutlu günlerimiz, asker yolu beklemekle geçecekti... Ama ne yapalım ki göreve gidiyordu... O günün sonunda kavgalı değildik ama sitemliydik. Sevgiden kaynaklanan küçücük sitemler vardı... Gideceği güne kadar aramadı... Gideceği gün söylemeye bile gerek duymadan, ardında yanık yüreğiyle birini bırakıp gitmişti askere... O beni aramasa bile ben onu aramadan duramadım... Ailesini aradığımda, gerçek acı da olsa karşımda duruyordu. Gitmişti... Ne zaman gittiğini nereye gittiğini öğrendim gözlerim dolu dolu... Şu an gideli bir ay oluyor... Yine aramadı beni... Bir kez olsun aramadı... Belki beni sevmedi... Belki sevemedi... Ama ne olurdu bunları daha önce söyleseydi... Ne yazık ki söylemedi. Vefasız... Bir telefonu bile çok gördü... Şunu anladım ki karşınızdakilere gereğinden fazla değer verilmemeli. Umut bağlamamalı. Çünkü bir gün yüz üstü bırakıp gitmek onların yaptığı ilk iş oluyor. Attığımız her adımı sağlam atarak birileri için kendimizi mahvetmeyelim. Başka Nilüferler de yanmasın...

