Ben bu kızla evlenmiştim...

A -
A +

“Yenge, analık şefkatiyle çocuğu zarar görmesin diye boynundaki altınları koparıp verir...”

 

 

 

Ailemizde birden daha fazla üveylikler söz konusuydu. Daha güzel olanı da ailedeki bir ferdi hariç hepsinin birbirine saygılı hadlerini bilen kişilerden oluşmasıydı.

 

O bir kişi de çocukluğundan beri sarhoş edici derecede alkol müptelasıydı. Aynı zamanda işin başındaki kişiydi. Yine o yıllarda akşam içki şişesini cebine atıp evine gitmek bir bakıma zenginlik ölçüsü olarak görülürdü. Beyinlerde böyle bir algı oluşmuştu. Bunu teşvik edercesine kanunlarda da boşluk vardı.

 

Her gün her akşam sarhoş birinin önce bankalara sonra çevreye borçlanmasından daha doğal ne olabilirdi? Ve bu alışkanlığın sonu her geçen gün daha da olumsuzluğa gidecekti...

 

Nitekim bu müptela, bir gün abisinin hanımını merdivende kıstırıp boynundaki altınları ister.

 

Gerekçe olarak da kendi kız kardeşinin altınlarını da istediği ve aldığını söyler, elindeki altınları gösterir. Yengesi altınları vermek istemeyince yanlarında hiçbir şeyden habersiz bekleyen yeğenine öyle şiddetli bir tokat vurur ki kadıncağızın tüm direnci kırılır. Analık şefkatiyle çocuğuna daha fazla zarar gelmemesi için boynundaki altınları koparıp verir.

 

Öyle anlaşılır ki bu adam çoktan iflas etmiştir, bağımlısı olduğu alkole de başkalarının parasıyla devam etmek istemektedir.

 

Başa gelenler kabullenilir. Herkes başının çaresine bakmak zorunda kalmıştır. Altınları boynundan kopartıp veren yenge, kocasını sarhoş kardeşiyle baş başa bırakıp bağda ürettikleri ürünleri değerlendirip geçimlerini sağlamaya çalışırlar.

 

Ailenin ortanca evladı kızdır. Ürettikleri her şeyi değerlendirip geçimlerini sağlamaya çalışırlar. Kapı kapı dolaşarak satarlar. Kapısına kadar gelen sebze meyveyi kim almaz ki...

 

İşte ben bu kızla evlenmiştim. Kendi gerçeğini kabullenmiş insan çok az sayıdadır.

 

Çalışkanlığı, hayatta mücadele azmi hiç bitmedi. Gerek ailesine gerek çevresine iyilik ve hizmet etmekten hiç bıkmadı. Kazandığı paraları kuruşu kuruşuna annesine verip abisini ve diğer kardeşini başka şehirlerde okuttu.

 

Gün geldi, bizim de iki kızımız oldu. Ailesi olarak onun varlığını bizim yani ailemizin Allah’tan sonra "sağlık sigortamız" gibi görüyorduk. Aynı zamanda o bizim yaşam koçumuzdu. Onun varlığına çok alışmıştık. Ya onsuz kalırsak ne yapardık? DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.