"Çok geçmedi... Dört ay sonunda beni yüzüstü bıraktı. Hem de "Seni tanıyamamışım. Seninle geçen günlerime acıyorum" diyerek. Boşanma davamızın sebebi, şiddetli geçimsizlikti. Mahkemeden boşanmış olarak ayrıldığımızda, ben yaşadıklarıma inanamazken o bir başka erkeğin kollarında ardına bakmadan yürüyordu..." "İtiraf ediyorum" rumuzuyla yazan okuyucumuzun hatırasını yayınlamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yapmış olduğu vasatın altında evliliğe rağmen hayata mutlu olarak başlayan okuyucumuz, çalıştığı iş yerinde gösterdiği performans doğrultusunda günden güne terfi eder. Ve çalıştığı firmada halkla ilişkiler müdürü olarak Ankara''ya tayin olur. Bu büyük şehre ayak uydurmakta zorlanacağını tahmin eden eşi, gitmek istemese de, okuyucumuz gelecek vaad eden bu görevi hiç kaçırmak istemez. Fakat iş gereği bulunduğu çevre, gerek öğrendikleri gerek yaşadıklarıyla kendi aile hayatına hiç mi hiç uymamaktadır. Derken dışarıda tanıdığı ve hoşlandığı bir kadınla yaşamaya başlar. Ama bir gün bu durumu hisseden eşi bir kutu ilaç içerek intihar eder... "Eşimin intihar haberini duyar duymaz ayaklarıma kara sular indi. Bir anda evlendiğimiz ilk günden itibaren yaşadığımız günler canlandı gözümün önünde. Ne kadar saf ne kadar iyi niyetli bir kadındı o. Bana karşı en ufak bir ihaneti olmamıştı. Hem de bir erkek çocuk vermişti... Oysa şimdi o, kendisine yaptığım ihanete dayanamamış canına kıymak istemişti. Koşa koşa çıktığım hastane merdivenlerinde acı gerçeği öğrendiğimde yıkılmıştım. Doktorlar intihar olduğunu, ama çok geç kalındığını söylüyorlardı. Son kez göz göze geldik onunla... O bakışları içime işlemişti. Neler anlatmıyordu ki... Bir garip kuş gibi sığınmıştı bana. Oysa ben ona ihanet etmiştim. Evde bir sığıntı gibi hissetmişti kendisini. Bu hayat onun iffetine, onuruna anlayışına ters geliyordu... Gözlerim dolu dolu oldu. Ama artık yapacak hiçbir şey yoktu... Kurtaramadık eşimi... Bir an için dünyam karardı. Onsuz nasıl devam ettirecektim hayatı? Oğlumun geleceği ne olacaktı?.. Bu sorulara cevap vermekte zorlandıkça içimde pişmanlığa benzer kıpranışlar var gibi geliyordu... Çareyi, yine her sıkıntılı anımda derdimi açtığım, hayatımın kadınına koşmakta buldum. Yaşadığım kâbus dolu günleri anlattım. O çok metanetli biriydi. Beni her zamanki gibi teselli etmesini beceriyordu. Hayatın devam ettiğini, her şeye rağmen yaşamanın güzelliğini anlatıyordu. Sözleriyle davranışlarıyla kendimi toparlamama yardımcı oldu. Onun sayesinde çok kısa zamanda toparlanmıştım. Ve aldığım telkinlerle şu sonuca ulaştım: -Amaan sen de... Ölmese bile zaten o benim için ölüden farksızdı. Hem bana ileride ayak bağı olacağı kesindi. Ne yapayım? Ben mi öl dedim.. Ciddi ciddi bu duygular kaplıyordu beynimi. Annesinin ardından boynu bükük kalan oğlumun o hali bile beni etkilemiyordu. Derken hayatımın kadınından sürpriz bir teklif aldım. Hiç ummadığım bir gecede bana bir teklif yaptı: -Benimle evlenir misin? Hiç düşünmeden "evet!" dedim... O an dünyalar benim olmuştu. İşte şimdi aklım başımda, şimdiki aklımla hem de arzu ettiğim bir şekilde yeniden evlenme fırsatı önümde duruyordu. Artık iş hayatında başka, ev hayatında başka kimlikle yaşamaktan kurtulacaktım. "Etraf ne der? Ayıp olmaz mı?" gibi duyguları bir yana bırakarak evliliğimizi ilan ettik. Önceleri ranrevulaşarak belirli zamanlarda buluşurken, artık onunla bir çatı altında yaşayacaktık. Mutluluktan uçuyordum... Birbirimizi çok iyi tanıyan iki eş olarak yaşamak bizi daha mutlu edecekti. Ama ikinci evliliğimin ikinci ayında durumun hiç de öyle olmadığını farketmeye başladım. Çünkü, evlenmeden önce onunla hayatın sadece zevklerini paylaşıyorduk. Mesuliyetlerden hiç söz etmiyorduk. Ne o benim gömleğimin ütüsünü düşünüyordu ne de ben onun makyaj çantasının eskidiğini... O kendine imkanlarıyla bakıp bakıştırıyor karşıma çıkıyordu. Ben ise ölen rahmetli eşimin yıkayıp ütülediği tertemiz giyindirdiği kılık kıyafetle onun huzuruna çıkıyordum. Ama şimdi evlendiğimizde beni kim giydirecekti? Akşam yemeğimi kim getirecekti? Bana evde kim hanımlık yapacaktı. Sonra rahmetli karım kendisi için, en ufak bir istekte bulunmazken, bu yeni karımın bitmek bilmeyen isteklerine nasıl cevap verecektim? Çok kısa zamanda bu sıkıntılar, zevkli geçen dakikalarımızdan fazla olmaya başladı. Hele bir de aile ortamında ağız kavgasına başladığımızda şok oldum. Ölen karıma fiske vurmamıştım ama biliyordum ki, dövsem dahi karşımda bir kelime etmezdi. Ama bu evlilik öncesi konuşmalarına hayran kaldığım kadın, şimdi karşımda bir söylersem iki söyleyen biri olup çıkmıştı. Hem de bana hiç minneti yoktu... Çok geçmedi... Dört ay sonunda beni yüzüstü bıraktı. Hem de "Seni tanıyamamışım. Seninle geçen günlerime acıyorum" diyerek. Boşanma davamızın sebebi, şiddetli geçimsizlikti. Mahkemeden boşanmış olarak ayrıldığımızda, ben yaşadıklarıma inanamazken o bir başka erkeğin kollarında, ardına bakmadan yürüyordu...

