Görevli yemin etti. “Hocam, benim de aklım almıyor ama öyleymiş, sen bir Adıyaman’a git” dedi...
1984-85 yıllarında Türkiye’nin hemen hemen tamamının elektriğe ve telefona kavuştuğuna inanıyorum...
Yine Özal Amerika’dan konuşuyordu, Antalya’da sinevizyon yoluyla Türkiye onu izliyordu. “Olamaz böyle bir şey” diyorduk.
Kütahya’da bir evde bulaşık makinesini gösteriyordu. “Kısa zamanda herkes bu bulaşık makinesini kullanacak” diyordu.
Hanıma “Bu kadarı da olamaz. İşte bu konuda biraz abartıyor” dedim. “Çamaşır makinesini anlıyorum da, bulaşık makinesi nasıl olur, bulaşıklar nasıl yıkanacak, bu tabaklar, bardaklar kırılmaz mı?” diyordum.
Hanım “Ne bileyim, herhâlde suyu püskürtüyordur” dedi.
“Su püskürtmekle bulaşık yıkanır mı?” dedim.
Hanım “Üzeyir bu adam yalan söylemez yakında bulaşık makinesinin nasıl olduğunu görürüz” dedi...
1983 yılında Balıkesir’de kooperatife girmiştim. 1985 yılında, Allah rahmet eylesin amcam; “Bana hemen vekâletname göndermen gerekli" dedi. Nasıl olacaktı? Balıkesir’e kendim gidecektim.
Kâhta’da postaneye gittim. Durumumu anlattım. Görevli memur;
“Hocam Adıyaman Postanesine faks diye bir makine gelmiş, kâğıdı makineden veriyormuşsun aynısını karşı taraftan alıyormuşsun” dedi.
“Benimle dalga geçme” dedim. Görevli yemin etti. “Hocam, benim de aklım almıyor ama öyleymiş, sen bir Adıyaman’a git” dedi.
Çok düşümdüm. Benim de aklım almıyordu ama hemen Adıyaman’a gittim. Adıyaman-Kâhta arası çok da uzak değildi, 30 km civarındaydı. Adıyaman Postanesine gittim. Durumumu anlattım.
“Hocam bir tane makinemiz geldi, evrakını ver” dedi.
Evrakı verdim. Görevli düğmeye bastı. Vekâletnameyi bana geri verdi. “Hocam işlem tamam, evrakınızı Balıkesir’de postaneden alsınlar” dedi.
“Hemşehrim beni oyalama, şimdi bu evrak Balıkesir’e gitti mi?” dedim. Postanedeki görevli bile;
“Hocam, benim de bu işe aklım almıyor ama evrak gitti. Herkes de böyle aldığını söylüyor. Buraya da bu şekilde başka illerden evrak geliyor” dedi.
Yine postaneden Balıkesir’i, amcamı aradım durumu anlattım. O da “Benimle dalga geçme” diyordu. “Sen postaneye git” dedim. Postaneye gidip evrakı alınca amcam da çok şaşırmıştı...
İşte Özal buydu. İşte milliyetçilik buydu.
1987 yılında Samsun’a, 1990 yılında da Kütahya’ya rotasyondan tayinimiz çıkmıştı. Artık gittiğimiz köylerde “elektrik var mı yok mu?” diye düşünmüyorduk. DEVAMI YARIN