Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
"Maalesef iki gözümüz iki çeşme ağlayarak evimizi satıp, kendi evimizde yeniden kiracı olduk. Olduk da bitti mi çile? Hayır. Geride 19 yıllık bir öğretmen olduğu halde, okul açıldığında bile bir takım elbise alamayacak derecede mağdur bir eğitimci ve kuru bir maaşla ödemesi gereken ikibuçuk milyar borç duruyordu..." "Bir eğitimcinin durumu bu mu olmalıydı" diyerek mektubuna başlayan ve öğretmen olan eşiyle birlikte ne çileler çeken, Malatya''dan yazdığı halde isminin açıklanmasını istemeyen, vefakâr bir eş, çileli bir anne, mustarip hanımın duygularına yer veriyoruz bugün. "Bir eğitimcinin durumu bu mu olmalıydı?.. Marmara''da şehirleri yerle bir eden depremin yaşandığı yerde olmayı ne çok isterdim. Onlar öldüler kurtuldular. Bizim evde ise hergün deprem oluyor... Ne ölüyor ne kurtuluyoruz... Bizim hayatımız da bir roman. Ama çile ve gözyaşıyla yoğrulmuş... Allah kimsenin başına vermesin... Benim eşim öğretmen. Sekiz yıl boyunca Güneydoğu''da bu ülkeye hizmet verdi. Dile kolay, elektriksiz, susuz geçen sekiz yıl. Ne perişanlık ne çileler çektik o mahrumiyet bölgelerinde... Yıllar sonra kimlere heveslendik bilmiyorum. Çok mu istedik onu da bilmiyorum. Dedik ki bir gün: "Bizim de başımızı sokacak bir evimiz olsun bundan sonra." Bu kararla 1990 yılında bir kooperatife girdik. İlk bir yıl taksitlerimizi ödemek mümkün olmuştu. Ama biz sabit gelirliydik, fiyatlar ise sürekli artıyor, maaşımız ise enflasyon karşısında kar gibi eriyordu. Fakat başlamıştık bir kere. Vazgeçmek bir türlü, devam etmek bir türlüydü... Mecburen eşten dosttan borç alarak, olmadı bankadan kredi çekerek evimizin taksidini ödemeye devam ettik... Çok sıkıntı çektik. Yemedik içmedik, sonunda evimizin taksidini ödemeyi başarabildik. Artık bizim de bir evimiz vardı ama, sağdan soldan bankalardan aldığımız kredileri nasıl ödeyecektik? Çekilen kurada maalesef apartmanın en kötü dairesi bize düşmüştü. Çok ama çok üzüldük. Fakat çaresiz kura sonucuna katlanmak durumundaydık. "Ne yapalım" dedik. "Dört çocukla, kirada sürünmektense kendi evinde olmak daha iyidir. Kötü de olsa kendi dairemizdir artık." Dairemize taşındık. Ama müteahhidin bizim adımıza çektiği kredi borçlarının günü gelmeye başladıktan sonra, yeniden huzurumuz kaçtı. Bir maaşla bu borçları ödemek ne mümkün? Öğretmenin aldığı maaş ne ki zaten. Aç karnımızı doyurmaya zor yetiyordu. Bir de bununla kredi borcu ödeyecektik. Daha öbür borçlar bitmeden, yeni bir borçla karşı karşıya kaldık. "Aman dişimizden tırnağımızdan artırarak aldığımız evimiz elimizden gitsemin" diye eşten dosttan tekrar borç para isteyerek, binbir perişanlıkla kredi borcunu yatırdık. "Oh çok şükür" diyecekken, bu kez de eşimin rahatsızlığı sebebiyle sarsıldık. Zor bela iyileşen eşimden sonra bu kez de kızımın sağlığı bozulmuştu: -Merdiven çıkarken yoruluyorum. Merdiven çıkamıyorum anne. Bu kez onu götürdük hastanelere. Yapılan muayeneden sonra söylenenler bizi bir kere daha yıktı. Kızımın kalbinde "üfürüm" vardı. Onun derdi ayrı bir dertti. Bu derdin çaresini araştırırken, sağdan soldan aldığımız paraların sahipleri paralarını birer ikişer istemeye başlamışlardı. Borçluysak ödemek zorundaydık. Eşim "Borç ödemek lazım. Borçlarımızı ödemek zorundayız" diyerek, kıstıkça kısıyordu... O kısıyordu ama, boğaz bu duruyor muydu? Haydi biz yemeyelim giymeyelim. Ama çocuklarımızın nafakasını da vermeyelim mi?.. Ne eşimin ne benim, anadan babadan kalma bir çöpümüz bile yok ki, satıp da ödesek... Olmadığı gibi, eşimin annesinin ev kirasını da biz ödüyoruz... Çünkü onun da oğlundan başka tutunacak dalı yok. Verdikleri paraları isteyen alacaklılarımıza borçlarımızı ödeyelim derken, bakkala kasaba manava borçlanmaya başlamıştık. Kendi nefsimizi hiç düşünmüyorduk. Ama ilkokul 4. sınıfa giden kızımın beslenme çantasına hiçbir şey koyamıyordum. Onu okula eğitime gönderirken, beslenme çantasına birşey koyamadım diye arkasından ağlıyordum. Bu nasıl çileydi Allahım?.. Bu arada eşim, bir iki bankadan kredi kartı çıkartarak, acil borçları para çekip ödemeye başlamıştı. Bu bizim için sonun başlangıcıydı... Çünkü çektiği kredileri nasıl ödeyecekti? Nitekim, bir bankanın kredi kartını ödemek için başka bankadan kredi kartı almak durumunda kalmıştı. Ama borçla borç ödenince aslında borç daha da fazlalaşıyordu. Artık böyle olmayacaktı. Binbir zahmetle sahibi olduğumuz için satmaya elimiz varmayan evimizi yeniden satmak zorunda kalmıştık. Hem de kötü bir daire olduğu için emsallerinden çok ucuza. Evet, biz bir öğretmendik. Bizim ev almaya hakkımız mı vardı? Biz ev alabilecek kimseler değildik... Maalasef iki gözümüz iki çeşme ağlayarak evimizi satıp, kendi evimizde yeniden kiracı olduk. Olduk da bitti mi çile? Hayır. Geride 19 yıllık bir öğretmen olduğu halde, okul açıldığında bile bir takım elbise alamayacak derecede mağdur bir eğitimci ve kuru bir maaşla ödemesi gereken ikibuçuk milyar borç duruyordu..."
ÖNE ÇIKANLAR