“Aysel Hanım o zamanlar on dört yaşındaydı. Yanında en yakın arkadaşı Zeynep vardı...”
Yağmur, sabahın sessizliğini usulca deliyordu. Damlalar pencereye vurdukça evin içinde bir ritim oluşuyordu... Hüzzam bir terennüm ne tam neşeli ne tam kederli ama kalbe dokunan bir nağme gibi. Aysel Hanım sobanın yanındaki koltuğuna oturmuş, ellerini dizlerinde birleştirmişti.
Ev, yalnızlığın değil, bekleyişin sıcaklığıyla doluydu.
Gök gürledi. Aysel Hanım başını kaldırdı, o derin sesi dinledi. Sanki gökyüzü “uyan” diyordu.
O anda, gençlik yıllarında hocasından duyduğu o sözü hatırladı ve sessizce tekrarladı: “Yağmur buluttan değil, rahmet kapısından dökülür; zira toprak suyla değil, Hakk’ın lütfuyla dirilir.”
Bu sözü yıllar önce, Kur'ân kursundaki ders halkasında hocasından duymuştu. O gün, o cümle zihnine değil, kalbine kazınmıştı. Ne zaman yağmur yağsa, o ses yeniden yankılanırdı içinde, hocasının sesine karışmış bir dua gibi.
Aysel Hanım o zamanlar on dört yaşındaydı. Yanında en yakın arkadaşı Zeynep vardı. Beraber elifba öğrenmiş, birlikte hafızlık eğitimi almışlardı. Zeynep her zaman heyecanlı olurdu; âyetleri karıştırır, sesi titrerdi. Bir gün, imtihan sırasında âyetin ortasında kalmış, elleri titremişti. Aysel onun yanına yaklaşmış, kulağına fısıldamıştı: “Bismillah de… Hatırlarsın.” O günden sonra Zeynep her zorlukta bu sözü hatırladı.
Birlikte aynı imam hatipte okudular. Mezun olduklarında hocaları “Siz iki kanat gibisiniz” demişti. Sonra yıllar birbirini kovaladı.
Köylerine döndüler, evlendiler. Kader, onları birbirinden ayırmadı; iki ev yan yana kuruldu.
Akşamları soba dumanları aynı gökyüzüne karıştı. Birbirlerine “komşu” değil, “yarım kalan cümle” derlerdi.
Aysel’in eşi Hasan Bey, sessiz bir insandı. Zeynep’in eşi Ali Bey, neşeli, sohbeti boldu. Birinin gülüşü ötekinin sükûnetine karışır, sokakta iki ayrı evin değil, tek bir hanenin huzuru olurdu...
Yıllar böyle geçti. Zamanla çocuklar büyüdü, evlendi, yuvadan uçtu. Aysel’in oğlu İstanbul’a, Zeynep’in kızı Ankara’ya gitti. Evlerde çocuk sesleri azaldı ama akşamları iki dostun sohbeti hiç bitmedi. Birlikte çay demler, eski günleri konuşurlardı. Bir sabah Hasan Bey’in nefesi kesildi, birkaç yıl sonra Ali Bey’in. İki kadın, aynı kaderin iki durağında durdular. Ağlamadılar fazla, çünkü birbirlerine tutunmuşlardı... DEVAMI YARIN

