"Saat 03.02''de otobüsümüz kimbilir neredeydi?.. Belki Ilgaz dağlarındaydık... Belki Kastamonu il sınırında... Tam hatırlamıyorum... Herkes derin bir uykudaydı... Otobüsün şoförü ve bir de ben vardım uyanık... Daha doğrusu bana öyle geliyordu... O saatte, Gölcük''ün zangır zangır titrediğini, benim de içinde bulunduğum lojmanımın yerle bir olduğunu, birliğimin zarar gördüğünü, nice arkadaşlarımın, komutanlarımın enkaz altında kaldığını nerden bilebilirdim..." Gölcük''ten "Kader" rumuzuyla yazan ve Gölcük''te uzman çavuş olarak görev yapan okuyucumuzun hatırası 17 Ağustos''tan bir gün önce başlayan enteresan bir dramı konu alıyor. "Tarih 16 Ağustos 1999. O sabah her zamanki gibi kahvaltımı yapmış ve birliğime gitmek üzere kapıya yönelmiştim. Hatta çalan telefona bile bakıp bakmamakta tereddüt ettim. Çünkü biraz geç kalmıştım. Ama ardımdan hanımın çığlığa benzer sesiyle şok oldum. -Ne var Tülay ne oldu? -Çabuk gel!.. Telefonun başına geçtiğimde, duyduklarıma inanamıyordum. Annemin sesi hıçkırıklara karışıyordu: -Teyzenler trafik kazası geçirdi oğlum. -Ne?.. Ne zaman anne? Nerede? Annem ağlamaktan anlatamıyordu. Sadece Konya karayolunda kaza geçirdiklerini, durumlarının çok ağır olduğunu söylüyordu. Mesajı anlamıştım. -Tamam anne, hemen bugün yola çıkıyorum. Telefonu kapattığımda gördüm ki, hanım da koltuğa yığılıp kalmış. İçli içli ağlıyordu. Eşimi teselli etmek durumundaydım. Çünkü eşim hamileydi. Bugün yarın çocuk bekliyorduk: -Sakin ol Tülay. Daha ölmemişler. Çıkmadık candan ümit kesilmez. "Ölmemişler" sözü eşim için biraz teselli oldu. Ardından kolundan tutarak kalkmasına yardım ettim: -Haydi sen yola çıkmak üzere hazırlıklarını yap. Ben de birliğime giderek acil izin alayım. Eşimi o halde evde bırakarak Gölcük''teki askeri birliğime gidip, komutanımdan izin aldım. İşleri ne kadar hızlı yapmaya çalışsam da belirli bir zaman geçiyordu. Terminale gidip bilet almak, tekrar eve gelmek derken öğleyi buldu. Eve geldiğimde eşim çoktan hazırlığını yapmıştı. Ama mecburen akşama hareket edecektik. Sonra aklımıza geldi. Eşim bu haliyle otobüsle uzun yolculuğa çıkabilecek miydi? Doğru ya, eşimin doğum yapma durumunu da düşünmeli, o riski göze almamalıydım. Biraz düşününce onun da çözümünü bulduk. -Seni Darıca''ya annenlere bırakırım, nasıl? -Bak o olur. Bu karar üzerine eşimi Darıca''ya bırakıp Samsun''a gitmek üzere yola çıktım. Ertesi sabah sekiz dokuz gibi Samsun''da olacaktım. Otobüsümüz hareket ettiğinde içimde bir tuhaflık vardı. "Bu ani yolculuk nereden çıkmıştı böyle? Kaderde bu gece yola çıkmak varmış..." demekten kendimi alamıyordum. Sonra aklıma teyzemler geliyordu... Daha yeni almışlardı otomobili. Tatil için Akdeniz''e doğru gidiyorlardı. Daha ilk yolculuklarında trafik terörü yakalayacaktı onları... Gözlerimden aşağı süzülen iki damla yaşı, yanımda oturan yolcudan gizledim. Ertesi gün 17 Ağustos olacaktı... İçimde bir heyecan, gözümde uyku yok... Saat 03.02''de otobüsümüz kimbilir neredeydi?.. Belki Ilgaz dağlarındaydık... Belki Kastamonu il sınırında... Tam hatırlamıyorum... Herkes derin bir uykudaydı... Otobüsün şoförü ve bir de ben vardım uyanık... Daha doğrusu bana öyle geliyordu... O saatte, Gölcük''ün zangır zangır titrediğini, benim de içinde bulunduğum lojmanımın yerle bir olduğunu, birliğimin zarar gördüğünü, nice arkadaşlarımın komutanlarımın enkaz altında kaldığını nerden bilebilirdim... Ama ben otobüste gidiyordum işte... Samsun''a gidiyordum... Kaza geçiren teyzemlerin yardımına koşmak üzere gidiyordum... Ama bu gidişin beni de depremden kurtarmış olduğunu bilmeden... Samsun''a indiğimde beni karşılayanların yüzleri daha bir garipti... Ben onlara teyzemin durumunu soracakken onlar bana bir başka şeyi soruyordu: -Haberin var mı? Gölcük... Adapazarı... yerle bir oldu... Bayılmışım... Kendime geldiğimde sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Demek deprem olmuştu... Bir rüya mı görüyordum? Yoksa kâbus mu? Birileri benimle alay mı ediyordu? Evim, eşim, asker arkadaşlarım, komutanlarım ve Gölcük... Peki ben şimdi ne yapacaktım? Devamı yarın

