Bu adam benim babamdı...

A -
A +

Düzensiz ve tertipsiz olduğu ilk bakışta belli olan evde, per­deler eskimiş, camlar ise kim bilir kaç aydır temizlenmemişti.
Bir müddet sessizlik oldu. Gözaltından o beni süzüyordu, ben de onu.
-Hiçbir tablodan para istemem. Sevmiyorum parayı, diye sözüne devam etti.
Belli ki sohbet etmek için zemin arıyordu.
-Siz ne yapıyorsunuz, diye sordu.
-Ben burayı bulmakta zorlanmadım, dedim.
-Hayır, yani ne işle iştigal ediyorsunuz, diye soruyu tek­rarladı.
-Ben... Çizgi roman ve karikatür çiziyorum, dedim.
Durdu... “Yaaa!” diyebildi.
-Peki, çizmeyi nereden öğrendin?
-Kendi kendime geliştirdim. Ben alaylıyım. Mektepli değil.
Gözlerini kıstı. Dudağında hafif tebessüm belirdi. Ayağa kalktı, “Dur sana çay yapayım” dedi.
Mutfağa doğru yöneldi. Sonra döndü, “Çay mı içersin yok­sa meyve suyu mu?”
“Çay olabilir” dedim.
Ağır adımlarla mutfağa doğru gitti. Bir müddet sonra elin­de eskimiş bir poşet içinde bir tomar siyah-beyaz fotoğraflarla döndü. Yatağın üzerine yaydı. Tek tek seçerek, her fotoğrafın hikâyesini anlatmaya başladı.
Devlet memurluğu yaptığı dönemlerde çektirdiği fotoğraf­lar, kimi zaman köy halkıyla çektirdiği uçları sararmış fotoğ­raflar 1940 ve 1945’li yıllara ait tarihleri gösteriyordu.
Kimi zaman ise Beyoğlu sokaklarında çektirdiği resim­ler ise ‘Beyoğlu beyefendisi’ dönemlerini hatırlatan edebiyatçıları andırıyordu.
Bir dönem, genç ve briyantinli saçlara sahip gür bir gencin, şimdi yılları üzerinde bir kambur gibi taşıyan yaşlı bir adama dönüştüğüne inanmak gerçekten güçtü.
Ve bu adam benim babamdı.
Sonra, fotoğrafları bir kenara bıraktı. Mutfağa doğru gitti ve elinde bir demlikle birlikte geldi. Az sonra bardakları da ge­tirdi ve çayı doldurmaya başladı. Geçmişe ait fotoğrafları belli ki şimdiye kadar kimseye göstermemişti. Daha doğrusu gös­terecek ve anılarını paylaşacak kimsesi yoktu.
Söz döndü dolaştı, ‘sanat’ üzerinden sohbete. Biraz Van Gogh, biraz Henri Matisse ve biraz da Michelangelo... Fransızca bir iki kelam sarf etti.
-Fransızca bilmeyen ayıplanıyordu o dönem, Fransızcam iyidir. Yabancı dilin var mı?”
-Hayır, dedim.
-Ama elin kalem tutuyor. Demek resim çiziyorsun, dedi.
Başımla onayladım. Bu arada çayları da yudumluyoruz... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.