“Dağıtıcı çocuk, bana bir kaset getirdi. O yıllarda 30 kupona hediye verildiği yıllardı..”
1990’lı yılların başıydı. Henüz gençtim. İçkiden tutun kumara kadar bütün kötü huylar bendeydi. Ama Allah’a inanıyor, sevgili peygamberimizin ismi geçtiğinde yüreğim cız ediyordu. Bazen sabahlara kadar yatakta pişmanlık gözyaşı döküyordum. Ama nefsin ve kötü arkadaşın elinden kendimi kurtaramıyor kendimi yine aynı hataların kucağında buluyordum.
Bizim Zonguldak Kozlu’da bir mahalle bakkalı vardı. Burasını babam ile beraber çalıştırıyorduk. Bir gün masanın üzerinde Türkiye gazetesi gördüm. Gazete okuma alışkanlığım zaten pek yoktu ama okumak istediğim zaman da renkli ve bol resimli başka gazeteler okuyordum. Bu gazeteyi hiç okumamıştım.
Babama sordum:
-Bu gazete de ne baba böyle?
-Türkiye gazetesi. Abone oldum.
Babama çok kızdım. “Bu gazete buraya giremez!” dedim. O an çok asabi olduğum için babam cevap vermedi, sessiz kaldı. Ama ben kararlıydım. Ertesi sabah gazete dağıtıcısını yakaladım.
“Bana bak! Buraya bir daha gazete getirdiğini görürsem seni fena yaparım!” dedim.
Çocuk korkarak gazeteyi aldı ve gitti. Pazar sabahı baktım ki masanın üzerinde gazete duruyor.
Meğer çocuk benden sonra tekrar gelmiş ve ben yokken gazeteyi bırakıp gitmiş. Pazar olduğu için müşteri sabah erkenden gelmez. Bir zaman sonra can sıkıntısından gazeteyi elime alıp baktım. Sayfalarını çevirdim.
Allah bir insana nasip ederse işte böyle nasip ediyor. Orta sayfada dinî yazılara gelince daha önce hiç görmediğim bu bilgileri okumaya başladım.
Ebu Turab hazretlerinin menkıbesi anlatılıyordu, hani şu meşhur menkıbe. İçkici birisini mahalleli mahalleden atmak istiyordu... Nasıl etkilendim anlatamam. Ertesi sabah yine erkenden gazeteciyi bekledim. O beni görünce yine tehdit edeceğimi zannededursun, bu defa dedim ki:
“Benim gazetem her sabah saat 07.00 dedim mi gelecek, tamam mı?"
“Tamam abi...”
Nitekim öyle oldu. Gazetem her sabah saat 07.00 dedim mi kapımdaydı. Derken dağıtıcı çocuk, bana bir kaset getirdi. O yıllarda 30 kupona hediye verildiği yıllardı. Kaset o anlattığım konuyu canlandırıyordu. Ben artık bir müziği dinler gibi devamlı onu dinliyor, duygulanıyor ağlıyor, çok dua ediyordum. Aradan fazla zaman geçmeden İstanbul’dan bir akrabam “Sana iyi bir iş buldum” dedi. Söylediği işi duyunca kafayı yiyecek gibi oldum!.. DEVAMI YARIN