“Ellerim titriyordu. Telefondaki numarayı çevirdim. Yaşlı ve baygın bir ses ahizenin diğer ucundaydı...”
Şükrü, yetiştirme yurdunda iken en iyi arkadaşımdı. Şimdi normal hayatta da öyledir. Hey gidi günler hey… Yıllar önce büyük buluşmadan önce bir gün bana demişti ki:
-Sahi, ailenle ilgili bir gelişme var mı?
-Durup dururken nereden çıkmıştı bu soru?
“Ne bileyim aklıma geliverdi işte” deyiverdi.
Tekrar denize doğru baktık. Martılar, kendilerine atılan simitleri kapmak için insanların tepelerine pike yapıyordu.
Nice genç âşıklar birbirinin koluna girmiş, kulaklarına tatlı sözler fısıldarken küçük çocuklar Ortaköy’ün ağaçlıklarla nefes almış meydanında bisiklet sürüyordu. Arabalı vapurun Üsküdar istikametine yönelmiş kocaman gövdesinden ‘vuuup’ sesi çıkınca martılar bir anlık panik yaşasa da kendilerine simit atan elleri terk etmediler.
Her şeyin bir izahı vardı da bu sorunun cevabı yoktu.
Ama bir yerden de başlamak gerekiyordu galiba. Sahipsizlik duygusu ölene kadar devam edemezdi içimde. Ama birkaç hafta sonraki gelişmeler ve kader, olayları tek tek çözecekti galiba.
Galiba her şey çorap söküğü gibi gelişecekti.
Şükrü’nün sorusu içimdeki merak duygusunu alevlendirmeye de vesile oldu ve küçük bir araştırma sonrası ‘babam’ dediğim adamın telefonunu ele geçirmiştim.
Ellerim titriyordu. Telefondaki numarayı çevirdim. Yaşlı ve baygın bir ses ahizenin diğer ucundaydı.
-Alo!
İlk defa ismini telaffuz edecektim. Bütün dikkatimi topladım:
-Necdet Bey ile mi görüşüyorum, dedim.
-Evet, buyurun...
Adımı söyledim…
Hemen cevap vermedi… Uzun bir sessizlik oldu. Sonra kendini toparlamış olacak ki;
-Ne istiyorsunuz, dedi.
Görüşmek istediğimi söyledim. Cuma günü saat 15.00’te müsait olabileceğini diplomatik bir dille söyledi.
-Adresi vereyim, deyince “Bende adresiniz var” dedim.
-Ya, öyle mi? Peki, cuma günü bekliyorum.
Karşılıklı telefonu kapattık. Kısa ve resmî bir dille konuşmuştuk.
Hafta sonunu zor getirdim. “Babam” dediğim kişi nasıl biriydi?
Yıllardır özlemle yandığım ve hayalini bile kuramadığım kişi ile ilk kez yüz yüze gelmek demek bugüne nasipmiş.
Sahi ne konuşacağımı bile bilemiyordum. Sadece onu görmek, tanımak ve tekrar hayatımıza geri dönüp yaşamak istiyordum, o kadar... DEVAMI YARIN