Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
"Ne onların dilinden ben anlıyorum. Ne de onlar benim yaşadığım halden. Sadece aramızda kan bağı var. Onlar bana saygıda kusur etmemeye çalışıyorlar, ben de onları çok seviyorum. Ama şu anki hayattan çok o eski çocukluk günlerimi düşünüyorum. Bana o at arabasının arkasında tozlu yollarda tıkır tıkır ilerleyiş, en lüks vasıtadan daha tatlı geliyor. Huzur buluyorum. Eski çocukluk arkadaşlarımı hatırlıyorum gözlerim buğulu..." Bir "eski toprak" dedikleri bir okuyucumuz var köşemize konuk. Erdek''ten Lütfi Erdem amca... Yaşını bilmiyorum ama, amca dememin ayıp olmayacağını iyi biliyorum. Çünkü onun yazdığı hatıra eminim bugün çoğumuza masal gibi gelecek. Kiminiz "Hayret, demek eskiden hayat bu kadar basitmiş" derken, kiminiz farkında olmadan o sıcak iklime özlem duyacaksınız. Ama şuna emin olun ki, bugün hemen hiçbirini bulamayacağınız sade ama bir o kadar da huzur dolu bir hayatı okuyacaksınız o yalın cümlelerde... "Bir inşaat ustasıydı babam. Daha ben doğmadan önce Gönen''den Erdek''e gelip yerleşmiş. Yıllarca çalışıp didinerek mal mülk edinmiş. 1940''lı yıllarda, motorlu taşıtlar pek yoktu. Biz de Gönen''deki akrabalarımızı ziyarete at arabamızla giderdik. Tabii yolculuğumuzda komşu nahiye Edincik''in içinden geçmek durumundaydık. Kasabayı biraz geçtikten sonra karşımıza çıkan yol kenarlarındaki yeldeğirmenleri çok ilgimi çekiyordu. Bezirci köyünün çıkışında bulunan eski bir handa mola verirdik. Babam, atı çözüp yemler sonra abdest alıp öğle namazını burada kılardı. Yanımdaki erzak ile karnımızı doyurduktan sonra, babam kuyudan su çekerek atımızı sular ve tekrar, atı arabaya koşup yolumuza devam ederdik. Etrafı yemyeşil bağlarla çevrili olan Gönen''e girerken büyük bir heyecan duyardım. Dedemin evinde bizi çok sıcak ve candan bir karşılama beklerdi. Gönen''de kaldığımız müddet zarfında (sürede) bütün akraba ve komşular bizi yemeğe çağırmak için sıraya girerler, davetlerine gidemediklerimiz de gücenirlerdi. Buradaki arkadaşlarımla çay kenarında gezer oynardık. Termal çamaşırhanede, ninem çamaşır yıkarken biz de sıcak kaplıca suyu ile yıkanırdık. Panayırlarda dönme dolaplara, kayık salıncaklara biner, düğünlerde yer sofralarında kalabalıkla yemek yerdik. Gelinin başından atılan paraları kapışır, mahallemizdeki bakkal İzzet''ten akide ve horoz şekerleri alırdık. Her gece bir akrabanın evinde toplanırdık. Yemeklerden sonra da masallar anlatılır, bilmeceler sorulur ve tatlı şakalar yapılırdı. Büyük dayımın evinde toplandığımız bir akşam, bir komşu, şaka olarak bahçe duvarından geçerek hepimizin ayakkabılarını bir çuvala doldurup gitmiş ve bize o gece dakikalarca ayakkabılarımızı aratmıştı. Böylece buradaki günlerimin ne kadar çabuk geçtiğini anlayamazdım. Erdek''e dönüş benim için çok hüzünlü olurdu. Dönüşte Erdek''teki arkadaşlarıma sanki başka bir yer görmüşüm de kıyas yapıyormuşum gibi, dünyanın en güzel memleketi "Gönen" derdim. O zamanlar, bir Osmanlı Anadolu kasabası görünümündeki Gönen''in benim için manevi bir havası ve değişik bir kültürü vardı. Yıllar geçti aradan. Çocuklarımız büyüdüler. Şimdilerde herşey değişti. Vasıtalar çoğaldı. Yeldeğirmenleri tarih oldu. Gönen ile Erdek arası çok kısaldı. Öyle aletler keşfedildi ki, adını dahi bilmiyorum. Çocukların, torunların yemeleri içmeleri, giyim kuşamları bin yıl düşünsem hayal edemeyeceğim kadar değişik. Ne onların dilinden ben anlıyorum. Ne de onlar benim yaşadığım halden. Sadece aramızda kan bağı var. Onlar bana saygıda kusur etmemeye çalışıyorlar, ben de onları çok seviyorum. Ama şu anki hayattan çok o eski çocukluk günlerimi düşünüyorum. Bana o at arabasının arkasında tozlu yollarda tıkır tıkır ilerleyiş, en lüks vasıtadan daha tatlı geliyor. Huzur buluyorum. Eski çocukluk arkadaşlarımı hatırlıyorum gözlerim buğulu... Sonra hemen hepsi de bu dünyadan göçüp, Allah''ın rahmetine kavuşmuş olan o eski insanları düşünüyorum. Düşünürken de gözlerim buğulanıyor, içim bir hoş oluyor... Gözlerimden akan damlacıkları gören çocuklar, "Dedem de her vakit ağlıyor" diye benimle ilgilenmeye çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki onlar benim gözlerimden akan damlaların sebebini... Oysa ben bir daha yaşamam mümkün olmayan, olmadığı gibi çocuklarımın torunlarımın yaşayışlarında da bir benzerini göremeyeceğim çocukluğuma ağlıyorum. Ve her ne zaman Gönen''e gidecek olsam, hâlâ büyük bir heyecan duyuyorum. Sanki köşe başlarında arkadaşlarım yine ellerinde horoz şekeri koşarak karşıma çıkacakmış gibi geliyor. Bir at kişnemesi duymak için can atıyorum. Su şırıltısı istiyor kulaklarım. Ama hiçbirini bulamıyorum. Hâlâ vaktim oldukça, dedemin evinin bulunduğu "Plevne" mahallesine gider, içim duygu yüklü olarak, bir mecnun gibi o sokakları dolanırım. İçimden çocukluğumun geçtiği o topraklara kapanıp, öpmek gelir. Kana kana ağlamak gelir. Gönen benim için çok kutsal, çok mübarek bir şehir."
ÖNE ÇIKANLAR