Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Murat Başaran''ın Cumartesi günleri yayınlanan "Dünya Hali" adlı köşesini biliyorsunuz elbet. 4 Aralık''taki "İTÜ azapta gerek veya korku tacirleri" adlı yazısını da hatırlarsınız. Hani deprem sonrası ekranlarda arzı endam eden profesörlere yönelik çok hoş bir serzenişi vardı. Yıllarca isimleri bilinmeyen, hatıra bile getirilmeyen garipçiklerim, deprem vesilesiyle gündeme geliverince, telaşlanmışlardı haklı olarak. Ne de olsa ekrana çıkıyorlardı. Meşhurluğun kapısı aralanıyordu galiba. Işıkara''nın ismi beşikteki bebelerin bile dilinde olduğuna göre, onların neresi aşağıydı. İşte, "Talih kuşu bize de konar mı acep?" telaşıyla, ve de bilgeliği ortaya koymanın, farklılığı yakalamanın azmiyle başladılar tartışmaya. O fay senin, bu fay benim. Kırılırdı kırılmazdı, olacaktı olmayacaktı... Aslında depremi mi tartışıyorlardı, yoksa kendilerini mi bilinmezdi. Ama bilinen bir şey vardı. O "Olacak - olmayacak" diye yorumlarken, milletin canı üzerine bahse tutuştuklarının farkında bile olmayışları. Özellikle İstanbullunun her programdan sonra ölüp ölüp dirildiği bu akıllara ziyan konuşma ve konuşmacıları kendi hoş üslubuyla tenkit eden Başaran, şöyle tamamlıyordu yazısını: "İlminize saygımız var ancak bunu bize karşı bir tabanca gibi kullanmayın ne olur. Biz depremi kabullendik... Olur veya olmaz... Ancak sizi kabullenmek çok zor... Çünkü... Artık deprem bile, sizin kadar korkutmyor." Ekranlardaki vıdı vıdı haline gelen konuşmalardan bıkmıştık gerçekten. Onlar da bunun farkına varmış olmamılar ki, birer ikişer kürsülerine çekildiler. Ama deprem değil ya, dünya tersine dönse yakamızı bırakmayan bir başka şey daha var. Deprem gibi o da. Onun da önüne geçilmiyor. Onun adı da Bürokrasi... Bizzat şahidi olduğum bürokrasiye bakın şimdi. 17 Ağustos depreminde üç yakınını kaybetmişti... Hani o, Ağustos sıcağında cesetlerin halini, herkesin cenazesini nasıl aradığını, ne çileler çekildiğini biliyoruz. Anlatılmaya kalksa günler süren çile ve sıkıntıdan sonra üç yakınını getirip İstanbul''da defnetme şansını yakalamış bir vatandaş bu. Tek tesellisi, hiç olmazsa cenazesini kendi elleriyle adaba uygun def netmiş olabilmesi. Ama bürokrasi var ya bürokrasi. Ne acı tanır, ne sıkıntıdan anlar. Gelir karşına hökümet gibi dikiliverir... Aradan bir aydan çok zaman geçer. Hatta iki ay, üç ay. Acılar yavaş yavaş kapanmaya yüz tutmuşken, bir tutanak istenir Sağlık Müdürlüğünden. "Ölüm tutanağı" Önce şaşırır vatandaş. Cenazesini İstanbul''a getirdiğinde, hastaneden aldığı ölüm kağıdına dayanarak mezarlıklar müdürlüğünce doldurulan ölüm tutanağı, acaba niçin nüfus müdürlüğüne gönderilmemiştir ki? Sonra boynunu büker. "Burası Türkiye" der. "Kim uğraşacak? Kendi işini kendin yapacaksın." Eline aldığı ölüm tutanağıyla nüfus müdürlüğünün yolunu tutar. -Yakını depremde ölen kimseyim. Ölüm tutanağı istenmiş benden. Onları getirdim. Görevli, şöyle bir bakar evraka. Şimdiye kadar hiç görmemiş midir nedir? Şaşırır ama tez toparlanır. Memur olduğunu hatırlar birden. Tavrını takınır ve cevap verir: -Bu olmaz. -Ya? -Daktilo ile doldurulmuş, ölüm tutanağı olacak. Bak işte şunlar gibi. Bir de örnek tutuşturur vatandaşın eline. Ardından iki şartı tekrar eder: -Bu evrak doldurulacak ve illa ki daktiloyla doldurulmuş olacak. Vatandaş nüfus müdürlüğünün kapısından çıkınca alzheimer hastası gibi nereye gideceğini bilemez. Kendisi gibi bir depremzede bulsa da, o bu işi nasıl hallettiyse o da öyle halletse. Vah benim çile yüklü insanım vah. Depremde yakınını kaybetmiş, acı içindeymiş, bürokrasinin umurunda mı? Neyse, ona sora buna sora işe başlayacağı adresi öğrenir. -Tutanağı kriz merkezinde dolduruyorlar. Kayıtlar orada yazılmıştı ya. "İşe başlayacağı" diyorum. Çünkü o bilmez ama yapacak çok işi vardır. İstanbul''daki bir hastaneden alınan ama işe yaramayan tutanak ile, mutlaka daktilo ile doldurulması gereken boş tutanak elinde, kriz merkezine gider. Gider ama iki sandalye ile bir masadan başka kimseler yoktur. Deprem mağduru bir iki kimseye rastlar ve sorar: -Kardeş, kriz merkezi varmış burada ama? Nerde acaba? -Ha kriz merkezi mi? Burasıydı işte. Ama artık kalktı. Merkez falan yok... Şimdi bu vatandaşın hali ne olacak? Bakın ne olacak? Devamı yarın
ÖNE ÇIKANLAR