Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Allah daha beterinden korusun. Sallanmaya devam ediyoruz. Bu kez de, tüm Marmara''yı hatta orta Anadolu''yu yine beşik gibi sallarken, Düzce''yi vuran depremin ardından sayın Başbakana soruyordu muhabirler: -Efendim, siz deprem anında neler hissettiniz? -Ben otomobildeydim. O bakımdan hissedemedim. ¡ ¡ ¡ Deprem, ana haber bültenleri sunulmadan çok az önce olmuştu. 18.57''de. Deprem olduğunu söylemek kolaydı ama, şiddetini merkez üssünü, süresini haber vermek gerekiyordu: Depremin Marmara''yı bir kez daha salladığını söyleyen spiker merak edilen bu bilgileri şöyle açıklıyordu: -Kandilli Rasathanesine henüz ulaşamadık. Biliyorsunuz, böyle durumlarda tüm telefonlar kilitleniyor. Kandilli Rasathanesine ulaşır ulaşmaz, depremin şiddetini ve merkez üssünü bildireceğiz. Çünkü yine telefonlar meşguldü. Herkes, kendi yakınından haber almak isterken, aslında telefonların kilitlenmesine katkıda bulunup, tüm insanların bilgi almasına engel olduğunu düşünememişti yine. Kandilli Rasathanesine ulaşamayan sadece haberciler değildi. Habercilere bilgi verecek olan ama o esnada Ankara''da bulunan Rasathane Müdürü, Prof. Dr. A. Mete Işıkara da Kandilliye ulaşamamıştı. -Efendim depremin şiddeti ve merkez üssü konusunda neler söyleyeceksiniz? Kendine mahsus kibar üslubu ile bir kere daha dert yanıyordu sayın Işıkara: -Efendim, ben şu an (tabii görevli olarak) Ankara''da bulunuyorum. Ben de henüz Kandilliye ulaşamadım. Bu acı olayla, deprem sonrası acil olmayan telefonların kullanılmaması çağrımızın ne derece önem taşıdığını bir kere daha görüyoruz efendim. ¡ ¡ ¡ Bir de, deprem anında heyecan ve panik yapmamak telkin ediliyor sürekli. İyi güzel de... Zaten "Heyecan" insanın elinde olmayan şey değil mi? Kolay mı ayağınızın altına koskoca bina sallanırken sakin olmak. Sevgili Muammer Erkul''un da müthiş bir şekilde tasvir ettiği gibi, "Çıkış kapısıyla salondaki merdivenin kenar duvarına sımsıkı yapışmış, şiddetle sallanan bir çubuğun ucundaki karınca kadar çaresiz, karanlığın ve gürültülerin arasında ayakta kalmaya çalışmakta" olan insana nasıl etki eder "Sakin olun" demek. Sallantıya karşı o kadar hassas oluyorsunuz ki, beyniniz sürekli sallanmaya hazır bekletiyor sizi. Şöyle sırtınızı bir yere yasladığınızda kalbinizin atmasını, deprem sarsıntısının başlangıcı sayıyor ve panikliyorsunuz. Psikolojiniz alt üst oluyor. Sürekli sallanmak hissi insanı bunalıma itiyor. ¡ ¡ ¡ Herkes, her kanal O''nun peşinde koşuyor. "Efendim sayın Işıkara şu anda telefon hattımızda" dedim mi tamam. Artık sor aklına ne gelirse... Çaresizlik içinde kendisine öyle sorular yöneltiliyor ki, adamcağız sanki depremi kendisi yapıyormuş gibi mahzun ve mahcup bir dille cevap vermek durumunda kalıyor: -Efendim bu, işin doğasında var. Depreme alışacak ve depremle yaşayacağız. Yapacağımız şey, depremle yaşamayı öğrenmek. Başka ne desin Işıkara? Nitekim işin doğasında olan deprem kendini yine gösterdi. ¡ ¡ ¡ "Depreme alışık yaşamak" demek, depreme dayanıklı bina demek. Çok doğru ama bölgemizde, depreme dayanıklı ev bulmak ya da mevcut evleri depreme dayanıklı hale getirmek, günümüz şartlarında o kadar zor ve imkansız ki... Hangi ev depreme dayanır hangisi dayanmaz diye bir test yapmaya kalkışsanız belki mevcut evlerin üçte birini gözden çıkartmanız gerekir. Eh zaten biz gözden çıkartmasak bile, deprem geldiğinde hangi evlerin kendisine dayanıklı hangisinin dayanıksız olduğunu matematiksel bir sağlama gibi gösteriyor. Deprem bölgesinde neredeyse sağlam bina kalmamış. ¡ ¡ ¡ Havadan görüntü veren televizyonların ekranda "İlk kez" ifadesini yansıtması en acı durumda bile reyting alışkanlığının devam ettiğini göstermesi bakımından enteresandı. Oysa ortada bir afet vardı. Bu anlayışa Anadolu''da, "Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde" yorumunu yaparlar. Millet kan ağlıyor, ekran başında milyonlar endişeli gözlerle haber bekliyor, sen tutmuşsun "İlk kez ben gösteriyorum bak, en büyük benim" diyorsun. Yapmayın ne olur. Burada bari yapmayın!..
ÖNE ÇIKANLAR