Duvarcı Bayram Usta

A -
A +

“Taş aceleyi sevmez, harç da telaşı kaldırmaz. Her şey vaktinde olursa sağlam olur...”

 

 

 

Bayram Usta, mahallemizin en tanınan duvar ustalarından biriydi. Elinden çıkan duvar eğrilmez, yaptığı işin harcı bir kere kurudu mu bir daha çözülmezdi. Taşları duvara dizerken, dilinde hep bir zikir olurdu. Her seferinde de şöyle derdi:

 

“Duvarın doğruluğu taşta değil, niyettedir. Niyet eğri olursa, ölçü tutmaz.”

 

Sabah ezanıyla kalkar besmeleyle işine gider sabahın erken saatinde mesaisine başlardı. Elinde mala, yanında çırağı, taş taşır, harç karıştırır, her bir tuğlayı âdeta incinmesin diye nazik bir çeviklikle yerleştirirdi. Kendi dile getirmese de kaç defa gözüne kestirdiği bir taşı yerinden oynatacağım derken belini ağrıtmış, günlerce bel ağrısıyla iki büklüm gidip gelmişti. Koca koca taşları kaldırıp yerine kondurmak, sonra çekül ile hizalamak gerçekten bir sabır işiydi... İri taşları her ne kadar usturuplu yerleştirse de arada dengelemek gerektiğinde aralarına küçük taş parçaları isterdi. Bunlara helik derdi... Babası da astaymış dermiş ki: “Bir evde büyük olmaktansa duvarda helik olmak yeğdir.” Yani büyük olmanın, sorumluluk almanın ne kadar zor olduğunu anlatan bir sözdü... Bayram usta da işinde sabırlıydı; derdi ki:

 

“Taş aceleyi sevmez, harç da telaşı kaldırmaz. Her şey vaktinde olursa sağlam olur; insan da duvar da.”

 

Bir gün güneş tepede, ter alnından süzülürken genç çırağı yorgunluktan homurdanmaya başladı:

 

“Ustam, yıllardır taşla uğraşıyorsun, bıkmadın mı hiç?”

 

Bayram Usta yavaşça malayı yere bıraktı. Alnındaki teri sildi, gökyüzüne baktı ve sessizce dedi:

 

“Benim yüküm şikâyet değildir, dilimdeki şükürdür. Çünkü başıma gelen her imtihan, beni biraz daha insan eder.”

 

Sonra çırağına dönüp gülümseyerek sesini alçalttı:

 

-Evlat, sana bir kıssa anlatayım. Duvar ustalığı sadece taş dizmek değildir; dili de kalbi de terbiye etmeyi öğretir insana. Vaktiyle bir taş ustası yaşarmış. Usta, iş sırasında çırağına benim sana söylediğim gibi sürekli 'küçük taşa kuzu, büyük taşa ana' der; taş isterken hep 'Ana ver! Kuzu ver!' diye seslenirmiş.

 

Günler, aylar böyle geçmiş. Ustanın dili bu kelimelere alışmış, artık vird hâline gelmiş.

 

'Ana ver, kuzu ver…'

 

Yıllar geçmiş, usta yaşlanmış, hastalanmış yatağa düşmüş... Ama aklı hep işinde... Bir an önce kalkıp gidip koca koca taşlarla cebelleşmek duvar ördükçe huzur bulmak... Ama vücut artık buna izin vermiyor... DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.