Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
''Şoförümüz dikiz aynasından baktığında, az önceki inen asker arkadaşımızın arkamızdan el ederek koştuğunu görmüştü. Sorduk: -Birşey mi oldu? -Bilmiyorum, arkamızdan el ederek koşuyor... Hepimiz meraklandık. Öyle ya, hareket etmiş arabanın arkasından telaşlı bir şekilde koştuğuna göre çok önemli bir şey olmalıydı... Nihayet nefes nefese arkamızdan yetişti. Otobüse bindi. Hepimizin meraklı bakışları altında mahçup bir gülümsemeyle söylendi: Elmalarımı unutmuşum da...'' "Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane" derler ya, işte bunun en bariz örneğini geçtiğimiz hafta yaşadığımız depremde görmüştük. Nice insan oraya yazlığa gitmişti. Gölcük donanmasında tören için bulunan subay ve astsubaylarımız vardı. İş için Adapazarı''na gidip de sabahleyin oradan ayrılacak olanlar vardı... Ecel bu... Nerede ne zaman nasıl geleceğini hiçbirimiz bilmiyoruz... İşte Mersin''den okuyucumuz Vedat Bilgin''in hatırası da bunu anlatıyor... "1982 yılının Aralık ayı. İzmir Poligon''da askerliğimizin acemi bölümünü tamamlamış ve usta birliğine dağıtımımız yapılmıştı. Ancak yeni birliklerimize gitmeden önce kullanmak üzere onar gün iznimiz vardı. Bu izinlerimizi kullanmak üzere, İzmir Poligon 2. Dz. Er. Eğt. alayının içinden, bahriyeli askerler otobüslerimize bindik ve yola koyulduk... Mersin tarafına gidecek askerler toplu halde bir otobüse binmiştik. Hepimiz askeriz ama bu defa dört ay boyunca aynı bölükteki arkadaşlarımız yok. Her bölükten değişik arkadaşlar var otobüste... Bu da bize yeni yol arkadaşları edinme imkanı sağlıyor. Neşe içinde kimi zaman türküler söyleyerek, kimi zaman ikili sohbetlerle yol boyu ilerliyoruz... Her birimizin yüreğinde aynı heyecan. Sevdiklerimize kavuşacağız... On gün boyunca dinleneceğiz... Ermenek''i geçtikten sonra, otobüsümüz artık arkadaşlarımızı birer ikişer indirmeye başlamıştı... Memleketine gelen asker şoförü ikaz ediyordu: -Ben burada ineceğim... Hepimiz, inen arkadaşımızı uğurluyor, o da otobüste kalanlara el sallıyordu. Böyle böyle epey arkadaşımızı indirdik. Artık hava kararmıştı. Yolda gelip geçen araçların farları adamın gözünü alıyordu. Benim arka koltuğumda oturan arkadaşın köyü yol güzergahına uzaktı. O bakımdan arkadaşımız diyordu ki: -Ben Mut''un bir köyünde bulunan ablamlarda kalacağım. Az sonra bu arkadaşımızı indirecektik. Otobüsümüz yavaşladı ve yol kenarında durdu. Hepimiz tek tek vedalaştık ve arkadaşımızı indirdik. Yola revan olmak üzere hareket etmiş ve yaklaşık on metre kadar ilerlemiştik ki arkamızdan bir ses duyduk: -Hop hooop!.. Şoförümüz dikiz aynasından baktığında, az önceki inen asker arkadaşımızın arkamızdan el ederek koştuğunu görmüştü. Sorduk: -Birşey mi oldu? -Bilmiyorum, arkamızdan el ederek koşuyor. Hepimiz meraklandık. Öyle ya, hareket etmiş arabanın arkasından telaşlı bir şekilde el ederek koştuğuna göre çok önemli bir şey olmalıydı... Nihayet nefes nefese arkamızdan yetişti. Otobüse bindi. Hepimizin meraklı bakışları altında mahçup bir gülümsemeyle söylendi: -Elmalarımı unutmuşum da... Şu yapılacak iş miydi şimdi? Bir kilo elma için hareket etmiş otobüs durdurulur muydu? Ne bildik kızacağımızı ne bildik güleceğimizi. Ama arkadaşımıza takılmadan edemedik: -Ne var aslanım, elmaları biz yerdik. -Helal olsun, yiyin isterseniz. Ama birden aklıma gelince bağırıp el ettim işte. -Yok yok. Artık gelmişsin, al elmalarını... Mahçup bir şekilde elmalarını alarak arabadan indi. Yeniden hareket ettik. Yine on metre ya gitmiş ya gitmemiştik ki, arkamızdan acı bir fren sesi duyduk. Yüreğimiz ağzımıza geldi... İster istemez aracı sağa çekip hepimiz araçtan indik. İşte o an yüreğimizi parçalayan kazaya şahit olduk. Bizim arkamızdan gelen yüklü bir kamyon elmalarını unuttuğu için yeniden araca binip elmalarını alan arkadaşımıza çarpmıştı. Hep beraber olay yerine koştuk. "Yaşıyor... Yaşıyor!.." gibi sesler duyduk. Fakat olay yerine geldiğimizde, arkadaşımızın parçalanmış cesediyle karşı karşıya kalmıştık... Anladım ki, onu orada oyalayan unuttuğu elmaları değildi. Ecel az sonra orada onu yakalayacak ve hazret-i Azrail ruhunu alacak, arkadaşımız şehit olacaktı. Ne zaman elime elma alsam, bu acı olayı ve bir günlük yol arkadaşımın oradaki vefatı gelir gözlerimin önüne... Derim ki, "Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane..." Ruhu şâd olsun...
ÖNE ÇIKANLAR