"Ah Gölcük... Akan gözyaşlarımızı göl eden Gölcük... Sevdiklerimize mezar olan Gölcük... Nasıl unuturuz seni bilmem ki?.. " Bu duygularla doluydu İstanbul''dan Mehmet Kurtoğlu... Çünkü 17 Ağustos gecesi, onlar da dört can vermişlerdi Gölcük''te... Dile kolaydı ama bir mutlu aile, yok olup gitmişti acımasız kolanların arasında... Gerisini okuyucumuzdan dinliyoruz: "Bu öyle bir acı ki, anlatılamaz... Bu ancak yaşanıyormuş. Kelimelere dökemiyoruz ama yüreklerimiz dağlanarak yaşayoruz o acıyı... Gölcük''te ailecek göçük altında kalıp can veren Elektronik Astsubay Başçavuş Metin Yazdıran, benim kayınbiraderim oluyordu. Beş kardeşin en küçüğüydü Metin. Kendisi hep, hayat dolu bir insandı. 1978''de mezun olmuştu okuldan. 1979 yılında da Leyla ile evlenmişti, mutlu yarınlara... Bu evlilikten Feyza ve Gökay isimli biri erkek biri kız iki çocuğu olmuştu. Mezun olduktan bir iki sene sonra, lisan okuluna gitmiş, bu okulu devre ikincisi olarak bitirmişti. Ondan sonra, yirmibir yıl bilfiil görev yaptığı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde çok defa görevli olarak yurt dışında bulundu. Kendisi elektronik astsubay olduğu için, yurt dışındaki teknolojik gelişmeleri takip edip, birliğe aktarırdı. Emekliliği gelmiş, emekliliğe hak kazanmış olmasına rağmen bu hassas görevinden dolayı komutanları emekli olmasını istemiyorlardı. Ama bu sene artık kararını vermiş, emekli olmaya hazırlanıyordu... O, özellikle annesine ve ailesine düşkün bir insandı... En büyük hususiyeti de ailede kim ne derse desin, bu zaman kadar kesinlikle seseni yüksettiğini kimse görmedi, bilmedik. Eğer karşı tarafı üzecek bir şey söylemesi gerekiyorsa susardı. Duygularını şiirle anlatır, kaleminden kağıda aktarır ve kapatırdı defteri... Hatta benim eşim olan ablası Elmas da şiire olan merakı sebebiyle onunla duygusal olarak birbirlerine çok benzerlerdi... Birbirine çok bağlıydılar. Ben de aile içinde, şahsım adına çok sevdiğim bir insan olduğu için, özellikle cenazesinde bulunmak ve tüm defin işleriyle bizzat kendim ilgilenmek istedim. 2. günün akşamı ulaşabildim olay yerine. Allahım sen sabır ver bu insanlara. Mahşer yeri gibi Gölcük... Kimin nereye gittiği, kimin kimden yardım istediği belli değil. Bir hengami ki anlatılamaz. Ağlayanlar, inleyenler, yardım isteyenler... Kimsenin kimseyi gördüğü yok. Yetkililer çaresiz, imkanlar yetersiz; insanlar tükenmiş, enkazlar acımasız... Ben kendim de emekli subayım. Maalesef yetmiyordu enkaza uzanan el... İkinci günün akşamı olmasına rağmen daha enkaz kaldırmaya araç gelmemişti... Herkes mi ölmüştü enkaz altında, yoksa içeride yaralı var mıydı. Bilinmiyordu. Dağ gibi çökmüştü bina. İçerisi meçhul... Benim ulaştığımda, ailenin vefat eden kızının cesedi bulunmuştu. Yavrucak kocaman bir kolon altında kalmış... Öyle bir mahşer yeri ki, artık insan cenazesini bulunca da seviniyor. Üçüncü günü ancak temin edebildik araç... Hatıramıza yarın da devam edeceğiz. Ancak bugün köşemize, okuyucumuzun enkaz altından çıkardığı şiir kitabında, Astsubay Metin Yazdıran''ın hanımı Leyla''ya yazdığı bir şiire yer vereceğiz ki, bu şiirin tarihine bakıldığında, depremden iki gün önce yazılmış olduğu görülüyor. ¡ ¡ ¡ Ben rüzgarların sürükleyip attığı, Bir kırçiçeğine benzerim. Bir yaprak gibi yeşil dağlarda defneyim Bazen bir rüzgar gibi doğudan eserim. Bazen meltem olur, denizlerden gelirim. Ben bir hülyayım, senin gecelerinin serüveni değilim. Boğazımı sıkıyor, bu artık sevgilerin Ölümüm sana ne verebilir ki... ölebilirim. Bak gökyüzüne beni göreceksin Yıldızlarda yatak açmışlar ilham perilerim İşte oraya gömüleceğim... Acıma, yalnızlığıma Sen devam et yolunda, günah yüklü kervanınla. -15 Ağustos 1999-

