Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
İstanbul''dan Hakan Yaşar adlı okuyucunun hatırasanı yayınlamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Tanıştığı Lina isimli musevi kökenli genç kız hamile kalınca, kızın ailesi, bu hali namus meselesi yapıp evliliğe razı olur. Ama bu zoraki evlilik problemli başlamıştır. Ailede hep kavga ve küslük vardır. Bu duruma dayanamayan Hakan''ın babası vefat eder. Bir hafta sonra da bir oğlu olur. Musevi inancına göre, çocuk bir haftalık olunca sünnet olur inancıyla Lina oğlunu sünnet ettirmek ister. Ama Hakan''ın annesi bu duruma razı olmaz. Zaten kocası öleli iki hafta olmuştur... "Annemin konuşmalarından sonra bu kez anneme karşı diş bilemeye başladı. Onunla kavgalar yaptı, hakaretler etti. Annemi hep bir rakip gibi gördü. İlk bir yıl, annem ile birlikte oturduğumuzdan dolayı bu sevimsiz olayları hep yaşadık. Sonra evimizi ayırdık. Böylesi her iki taraf için de iyi oldu. Şöyle böyle aradan iki yıl geçti. Bu esnada düşündüm de romantizm denilen şey, ne anlamsız bir pufmuş. Oysa onun ne kadar çabuk dağılacağını hiç kavrayamamışım. "Lina", onun için yazdığım şiir kitabımın adı. Kitaptaki ilk şiir de şu: Kaval sesi "Belki de yanılıyoruz insanlık olarak Bir şeyleri anlayamıyoruz Suç işlemek gibi mesela Ondan korktuğumuz da kesin Ve bu yüzden duyuyoruz kaval sesini nedense Dünya mı ruhani yoksa ruh mu dünyevi? Çelişkilerle dolu bir irade sorunu var karşında Ya ruh adına şüphe duymayacaksın Ya da yaşamak pahasına kaval sesini Her iki ihtimalde de öleceğin kesin..." ... Şimdi aradan 3,5 yıl geçti. Boşanma kararı aldı Lina... Lina", İtalyanca "Luna" kelimesinden geliyor. Hâle, ışık anlamına geliyor. Üç buçuk yıldır, eşimin evli olduğunu hiçbir akrabası bilmiyor. Çünkü bu bir sır olarak saklandı. Onu soranlara da, İtalya''ya ya da İsrail''e gitti dediler. Çünkü cemaatten aforoz edilebilirlerdi. Meğer musevilerce bir musevinin müslümanla evlenmesi, küçük düşürücü bir olaymış. Eşimle birlikte çay bahçelerine gittiğimizde bir Yahudi''nin varlığını araştırırdık ilk önce. Eğer bir Yahudi varsa o çay bahçesine asla giremezdik. Yıllarca bu ezilmişliğin altında ona hiçbir şey söylemedim. Beni asla aldatmadı ama hep sakladı. Ama ben, birgün olsun herhangi bir Yahudi''ye, "İşte bu benim kocam" diye tanıştırmasını isterdim. Beni ismimle özgür kılmasını ve haykırmasını dilerdim. Oysa ben, "İşte bu benim karım Lina" demekten büyük bir mutluluk ve gurur duyuyordum. İçimdeki bitmek bilmeyen ıstırabımı ve ezilmişliğimi hiç duymadı, sezinlemedi, hissedemedi. Sırf onların içine bir kere olsun girebilmek için bir Yahudi kimliğim bile oldu... Ama kısmet olmadı. Cemiyet beni bilmez ama ben cemiyeti bilirim. Çünkü bilmek bana haz verir, bildiğimi bilmelerini isterdim. Keşke bir fırsatım olsa da onlara gönül rahatlığı ile "Sizlerin beni bilmeyişiniz bizlerden değil, canlarınızın güvence altına alındığı dörtyüz yıl öncesinden geliyor" diye söyleyeyim. İşte biz böylesine bahtiyar bir milletiz ama bizden korkmuşlar ne hikmetse. Lina, çocukluğunu çok yalnız yaşadığını anlatırdı bana. Ailesi var ama ruh yok ortada. Yaşamak istiyor ama ortam yok. Çünkü kendilerini tecrit etmişler toplumdan. Cemaatlerinden bile uzaklar. Hâlâ, sadece akrabalarıyla konuşuyorlar. Böylesi edinilen bir kişilik dolayısıyla onda bir bilinç altı oluşturuyor. Yıkıcı bir bilinç altı. O hep kendi doğruları ile hareket etti. Oysa onun doğru gördüğü, olayların bazı yıkıcı rolleri olduğu, yapıcı olmaya hiç özen göstermeden, önce ailemi kaybetti manevi olarak sonra yavaş yavaş benden uzaklaşmaya başladı. Beni boğarken sessizliğimi anlayamadı, duymadı. Aslında yazacak çok şey var ama nafile. Artık mahkeme kapısı göründü bize. Dava açacak ve oğlum İsmail''i benden ayıracak. Bu çocuğa bu haksızlığı yapmaya ne hakkı var? Yalvarıyorum herkese... Hepimiz insan değil miyiz? Öyleyse bu işin bir çaresi yok mudur? Eşim kalbimin altın parçasını söküp götürecek mi gerçekten? İnsanlık adına yuvamın dağılmaması için yardım istiyorum. Herkesten her kesimden. Çünkü eşimi de çocuğumu da seviyorum...
ÖNE ÇIKANLAR