Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bu haftaki konuğumuz, gazeteci-yazar Hakkı Devrim: Hakkı Devrim Kimdir? 1929 Eskişehir doğumlu. 1951''de İ.Ü.Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İstanbul Radyosu söz ve temsil yayınlarında reji asistanı olarak çalıştı. (1950-1954) Son Saat gazetesinde röportaj yazarı olarak gazeteciliğe başladı. (1952) Tercüman, Havadis, Yeni Sabah, Ege Ekspres ve Tasvir gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Meydan Larouse ansiklopedesinin yayımcılarından biri ve genel yayın müdürüydü. (1968-1973) Türkiye Ansiklopedisi, Başlangıcından Bugüne Dünya Tarihi, Elörgüsü, gibi ansiklopediler yayımladı. Bir süre basın-yayın dünyasından uzaklaştıktan sonra Doğan Medya Grubu''nda gazeteciliğe döndü. Promosyon programında yer alan ansiklopedilerin hazırlanmasına katıldı. AD Kitapçılık Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. Şimdi yayın kurulu üyesidir. 1996''dan beri Radikal''de "Cihannüma" adıyla köşe yazarlığı yapan ve, CNN TÜRK''te yeni başlayan bir sohbet programını sunmakta olan Hakkı Devrim, Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi üyelerinden biridir. O bayramları bilen yok Ekranlarda görüyorum. Benden daha genç nice zevat oturuyor. Direkler arasında bayramların eskiden nasıl olduğunu falan anlatıyor. Hayır yalan söylüyorlar. Bir hususta yanılmayın. Çünkü ben ilkokulda Şehzadebaşı''nda oturuyordum. O yıllarda ne direklararası kalmıştı ne öyle bayram törenleri. Bu yaştayım ve konuşanların içerisinde en yaşlılardanım. Hiçbirimiz eski usul bayram eğlencesi, eski usul bayram yeri görmedik. Bir defa artık bunu Türkiye''nin kabul etmesi lazım. O hoş adamlar gitti artık yok. Artık birinci ağızdan bayram dinlemeyeceğiz. Cumhuriyet çocuğuyum Mesela, beni bu yaşta görenler zannediylorlar ki eski yazı biliyor. Ben eski yazı okumadım. 1929 doğumluyum. Ben doğduğum sene harf inkılabı yapılmış zaten. Bilemiyorum, biraz üzerinde çalıştım ama ne yazık ki öğrenemedim. Karşınızda gördüğünüz şu yaşlı adam, halisinden Cumhuriyet çocuğudur. 1929 senesinde doğmuş adam ne kadar Osmanlı olursa o kadar Osmanlıyım. "Gönlünde Osmanlılık yok mu?" derseniz var. O da ayrı bir konu. Öp bakalım elimi Ben ana tarafından müftü torunuyum. Babam Kastamonu Taşköprü''de müftülük yapmış. Büyük babam müftü. Şu anda üç nesil halinde camiye gitmeyi tattım. Onu söyleyeyim size dürüst olarak. Bu çok güzel. Seccademizi yahut küçük halımızı alıp, onu en gencin koltuğunun altına sıkıştırırlardı. Bayram namazı için camiye öyle giderdik. Annem birkaç sene önce vefat etti. 93 yaşındaydı. Onun zamanındaki bayramlaşmayı çok seviyordum. Sabahleyin bayramlaşmaya gelenlerin en yaşlısının anamın elini öpmesini, sonra onun yanında yer almasını, sonra sırayla en yaşlıdan başlayarak el öpüp kenara geçerek, kendinden sonra gelene "Öp bakalım elimi" diye hava atmanın keyfini çok tatmış bir adamım. Şimdi torunlarla falan o düzeni devam ettirmeye çalışıyoruz. Eski bayram yerleri Çocukluğumda bazı bayram yerlerine gitmiştik evet. Mecidiyeköy''dekini, Beşiktaş''takini falan biliyorum. Sonra ben memur çocuğuyum. Anadolu''yu gezdim. Ankara''da, Denizli''de, Bursa''da, Samsun''da gördüm. Aşağı yukarı biliyorum. Tabii Anadolu''da çok kolaydır bayram ziyareti. Ama İstanbul''da istikamet belirtilir. Bir yöne gidersen öbür yön ertesi güne kaldı demektir. Bayramlarda hediye faslını biliyorum. Horoz şekerler, lokumlar falan da verilirdi ama, nakit daha makbule geçerdi. Araya mendille falan nakit sıkıştıranlara daha iyi gözle bakardık. Bayrama onların da saygısı vardı Ortaköy, Beşiktaş Arnavutköy gibi semtler gayrimüslimlerin de olduğu yerlerdi. Onların da bayramlara çok saygısı vardı. Hatta bayram ziyaretine gelip bayram tebrik edenler olduğunu bilirim. Hatta biz de onların bayramlarına katılırdık. Yiyecekler falan gelirdi. Ortaköy''de mabetler birbirine yakındı. Benim gençliğimde, zannediyorum nüfuslar arasında da bir eşitlik vardı. Niye yavaş yürürler ki? Biz yenilikleri edinirken, örfümüzü sakınmayı, korumayı bilemedik. Yeni örfler de edinemedik. Bakın düğünlerde yaşanan ve beni çok üzen, aynı zamanda sinirlendiren bir şeyden söz edeyim. Düğünlerde gelinle damat salona inerken düğün marşı çalıyor. Onlar da merdivenlerden yavaş yavaş iniyorlar. O yürüyüş o marşla kilisede yapılıyor. Kilisede saflar yani koltuklar olduğu için, gelinle damat aradan geçerken, davetliler gelini, gelinliği falan iyi görebilsin diye yavaş ilerliyorlar. Bizde gelinle damat, cascavlak herkesin gözü önünde olmasına onlar da yavaş yürüylorlar. Niye çünkü o kültürü ezbere kopye ettiğimizden. "Diyeceğim o ki" ''Bayram geldi'' Bu bayram vesilesiyle benim söyleyeceğim o ki, sevinmekten çok kaybettiğimiz örfümüze adetimize üzülmek geliyor içimden. Hemen itiraf ediyorum ki, ben de bunu yaşatmak için gereken neyse yapabilmiş, şimdiki evimde eski bayram havalarını estirebilmiş değilim. Bizde de yaşamıyor. Olmuyor işte, o havayı yaşayamıyoruz. Mesela en büyük torunum onyedi yaşında. Ben torunlarımla el ele tutuşup da hiçbir bayram yerine gitmedim. Camileri az çok biliyoruz da bayram yeri nerde bilmiyoruz. Kendi kavgalarımıza, örfümüzü adetimizi kurban etmememiz gerekiyor. Çocukluğumda, halamla Ramazanda otuz gün boyunca otuz cami dolaşırdık. Ve benim küçük çocukken en iyi saklandığım yerler teravih namazlarıydı. Bütün balkonu olan camileri hatırlıyorum. Ramazanlarda verilen iftariyelikleri hatırlıyorum. Ve onları hatırladıkça da, bayramlarda "Bayram geldi" diye sevineceğime, "Ah o kaybolan örflerimiz ve adetlerimiz" diye üzüleceğim tutuyor. Ailem herşeyim Ben bir realiteyi çok iyi bilirim. İnsan önce kendi için yaşar. Ama ondan sonra belirli bir sıra vardır. Benim ailem vardır. Ondan sonra şehir var. Ondan sonra mensup olduğum millet. Bende bu sıra bozulmaz. Benim düzenim bu. Ve inandığım birşey ki, bu toprağın insanlarının bellerini dik tutan faktörün aile olduğuna inanıyorum. Eğer bir yabancı bunun ne demek olduğunu bana sorsaydı, bizim apartmanın çok sevdiğim kapıcısının oğlunu yetiştirmek, onu bilgisayar kurslarına göndermek, üniversitede okutmak için ne gayret içinde olduğunu gösterirdim. Nazar değmesin diye aileyi günlük tartışmalara katmak istemiyor, adeta sakınmak ihtiyacı duyuyorum ama ailenin bu toplumun temeli olduğunu da belirtmeden geçemiyorum. Gülü seven dikenine katlanır Eğer siz aileye bu derece bağlı, onlara bu kadar düşkünseniz, onların ortaya çıkardığı üslup meselesinden de rahatsız olmamalısınız. Mesela torunlarım "sen" diye hitap ediylorlar bana. Hiç yadırgamadım desem yalan olur. O kadar da rahat söylüyorlar ki. Bakıyorum herkese öyle diyorlar. Tabii ben çocuklarıma bana "Siz" deyin demedim. Ama onlar da bana hiç "Sen" demediler. Hatta önce size laubalilik gelen bu şart ve tavırlardan hoşlanır hale geldiğinizi de itiraf edeyim. Sevilen bir dedeyim Anamı babamı çok sevdim, saydım. Doğrusunu isterseniz Allah beni mükafatlandırıyor. Sevilen bir baba, bir dede olduğumu biliyorum. Bunun bir bedeli yok. Bunun için herşeyi feda edebilirim yani. Hiç kimse bana bu aile ortamı kadar keyif ve zevk veremez. İnsanı hayata bağlayan topyekun ailemdir. Benim bu düzende bir şeyim daha var. Ben sınıf arkadaşımla evlendim. Yaşıtız biz. Burada çalışırken bazen iki üç kere "Şu deyim nasıldı?" diye eve telefon ettiğim olur. O deyimi bilmeyen biriyle çok rahat edeceğimi zannetmiyordum gibime geliyor. Bazen şaka bile yapıyoruz. "Ne diye evlendik bir deyimi de bilmezsen?" diye.
ÖNE ÇIKANLAR