Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Dört gün önce meydana gelen öğrenci dehşetinden söz ediyorum. Daha olayı duyar duymaz, okuyucu hatıraları geldi gözümün önüne. Gençliğin sorunları hemen hemen aynıydı. Hangi birini yazayım bilmiyorum ki?.. Bizler gençleri anlamıyorduk. Diyordu ki Şebnem''in arkadaşları, "Keşke daha önceki tehditleri haber verseydik, bu cinayet olmazdı" Tabii ya. Birincisi, tüm gençlik özellikle "sevgi"yle ilgili dertlerini, kendi kendine çözmek yerine büyüklerine iletebilme cesaretini kendilerinde bulabilselerdi... Keşke tüm aileler de çocuklarını dinleyip, onlara peşin hükümlü yaklaşmak yerine yol gösterici, çözüm üretici olgunluğa gelebilselerdi. Herkesin tüylerini diken diken eden olay, aynı zamanda "Ne olacak şu gençliğin hali?" sorusunu da beraberinde getiriyordu. Gerçekten nerden nereye gelmişti? Öğretmenini gördüğünde düğmesini iliklemeyen öğrenci, ukala olarak değerlendirilirken, şimdi gözünü bile kırpmadan silah sıkabiliyordu öğrenci. Neydi bunca gözü dönmüşlüğe sebep? Sadece bir kıza aşık olmak mıydı? Onun aşkından çıldırıp ne yaptığını bilmemek miydi? Ondan başka aşktan deli divane olan yok muydu şimdiye kadar? Her aşktan deliren silahını çekip önüne gelene ateş mi ediyordu? İşte bu noktada düşünmek gerekiyor sanki. Büyüklerinin kendilerini anlamadığı veya anlamak istemediği bu gençlik, dertlerine kendileri çare aramak zorunda kaldığı gibi, aynı zamanda bilerek veya bilmeyerek yanlış da eğitiliyordu. Ne mi demek istiyorum? Belki yanılıyorum? Ama yakın zamana kadar televizyon ekranlarında ve sinemalarda şiddet filmleri oynatılıp dururken, öğretmenlik ve öğrencilik üzerine diziler, filmler gösterilirken, bu tür senaryoların getireceğinin yanında götüreceği hesaplanmamıştı belki. Belki de gerçekten iyi niyetle düşünülmüş senaryolardı çoğu. Ama hepsi filmdi, senaryoydu. Final dediğiniz sonuç, istediğiniz şekilde son bulabiliyordu. Ama hayat öyle miydi? Geride kan gözyaşı ve pişmanlık bırakıyordu sadece. Burada kimseyi suçlamak istemiyorum. Bu konu, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan diye değişik yorumlara da açık konudur. Kimin kimden etkilendiği tartışma konusudur. Ama, ne olursa olsun, hangi iyi niyetle olursa olsun, ekrana yansıyan tür örneklerin gençliğin şuur altında, ister istemez iz bıraktığı da bir gerçek. Gelelim, talihsiz Şebnem''in dramına. Aldığı tehditleri kimseye bildirememişler meğer. Öyle anlatıyor sırdaşı. İşte bu konuya benzer yüzlerce hatıradan biri. Diyor ki genç kız mektubunda: "Liseden çıkışta, tesadüfen teyzemin kızıyla karşılaşmıştım. Birlikte yürürken ardımızdan bizi takip etmekte olan birinin olduğunu fark ettik. Ben adımlarımı sıklaştırıp bir an önce oradan uzaklaştırmak isterken, teyzemin kızı biraz da matrak olsun diye adama karşı kur yaptı. Çünkü kendisi de evlenecek yaştaydı ve henüz isteyeni olmamıştı. Çok sinirlendim ama olan olmuştu o gün. Ertesi gün aynı adam, aynı yerde yine peydah olmaz mı? Eyvaah. Nerden bilecek kendine kur yapanın teyzemin kızı olduğunu? Teyzemin kızı ise dün buradan tesadüfen geçmişti. Ben ise hergün aynı yoldan okula gidip gelecektim. Derken adam peşime takıldı. Tam bir hafta boyunca, ardımdan mahallemize kadar yürüdü. Benden karşılık bulamayınca da vazgeçti. Ama o bir hafta ben neler çektim anlatamam. Nedeni ise çok basitti. Bu durumu aileme açamıyordum. Eğer aileme açarsam, başta annem olmak üzere herkes beni suçlayacaktı çünkü." Özellikle genç kızının gençlik duygularını dinleyebilecek, ona mantıklı çözüm üretebilecek, yol gösterebilecek şuurda anne baba maalesef çok çok az. Aileler ilk başta, "Vay terbiyesiz" gibisinden çocuğunu suçlama saplantısında. Öyle olunca da, belki şu anda yüzlerce binlerce Şebnem, ya tehdit aldığı, ya da gerçekten sevdiği halde, yaşadığı sıkıntı veya bunalımı ailesine açamıyor. Gençlik kendi sorununu kendi çözmeye kalkışınca da, ister istemez öfke ve sevgiye gençlik duyguları da karışıyor. Arada hiç suçu yokken canından olan gencecik öğretmenler ise işin ayrı bir dramını oluşturuyor. Ne yapalım, inşallah aileler çocuklarına karşı biraz daha anlayışlı olup, onları kendi dertleriyle başbaşa bırakmaz ve sırlarını kendilerine açmaya yönlendirirler de, gençlik kendi sorununu kendi çözmeye kalkışmaz. Böylece bir daha böylesi acılar yaşanmaz.
ÖNE ÇIKANLAR