“Dersteyken köy meydanından bağırış çığırışlar gelmeye başladı… Feryat figan sesiydi…”
1966 yılının son bahar mevsimiydi… Eylül ayındaydık…
Bayburt’un şirin bir köyü olan Aşağı Çımağıl köyünde er öğretmen olarak görev yapıyordum. Köyün kenarından bir dere geçiyor derenin kenarı sıra köyün önünde söğüt ağaçları hoş bir manzara oluşturuyor…
Yine derenin suları şırıl şırıl akarken kuşların cıvıl cıvıl sesleri insana keyif katıyor…
Belki bu doğal nağmeleri dinleye dinleye bölge insanı da çok candan, çok samimi ve çok dindardı.
Okulların açılması zamanı olduğu için biz de okulun eğitim ve öğretime hazır hâle getirilmesi için çalışıyoruz. Öyle profesyonel çalışma ortamı nerede? Gençler boya badana yapıyorlar, öğrenciler temizlik yapıyor, biz de öğretmen değil de çalışan bir personel gibi onlarla birlikteyiz…
Hiç unutmuyorum… Pazar günüydü… Bir ara fırsat bulmuş ve dinlenme anında evlerin damında gençlerle sohbet ediyorduk…
Muhabbet arasında çok sevdiğim ve saydığım Hüseyin Ağabey dedi ki:
“Hoca yarın İstanbul’a gidiyorum kısmetse…”
“Hayırdır Hüseyin Ağabey ne için gidiyorsun?
“Çalışmaya gidiyorum. Ekmek parası işte…”
“Eh yolun açık olsun, hayırlı kazançlar olsun inşallah...”
“Hakkınızı helal edin… Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek var…”
Bu sözler âdettendi… Hep birlikte kucaklaştık helalleştik…
Ertesi gün pazartesi idi… Kendimizce tören kurallarına uygun şekilde okulumuzu öğretime açtık ve eğitim başladı…
Aradan iki gün mü ne geçmişti… O yıllarda cep telefonu filan ne gezer... Köyde bile telefon bulmak meseleydi…
Derken derste iken köy meydanından bağırış çığırışlar gelmeye başladı… Bu sesler bir feryat bir figan sesiydi… Böyle durumlarda birer ikişer kanatlı kapılar aralanır, köy halkı birer ikişer köy meydanına çıkardı…
Bağırış çığırışları duyar duymaz hemen köy meydanına koştum…
Çok sürmedi köy meydanı kadın kız kızan demeden doluverdi… Orta yerde Hüseyin Ağabeyin ailesi ve yakınları kendilerini paralıyor yerden yere atıyordu... Yoksa Hüseyin Ağabeye mi bir şey olmuştu? Ama o iki gün önce gitmişti köyden… Öyleyse bu ağıt figan neyin nesiydi? Kalabalığın içinden muhtara doğru yaklaştım.
Hayırdır muhtar, bu feryat figan neyin nesi?
Hiç sorma… Hüseyin Hakkın rahmetine kavuşmuş… DEVAMI YARIN