“Üç dört toplantı sonrası kendisi yerine asistanını yolluyordu artık. Bizim de toplantıya ayıracak vaktimiz yoktu.”
Adam şöhretliydi. Sahasında ilk akla gelen birkaç isminden biriydi… Benim sahama giren bir konuda danışmanlık yapmak üzere patronlarım tarafından büyük bir hürmet ve saygı ile şirkete toplantıya çağrılmıştı.
Simsiyah bir pardösü, simsiyah bir fötr şapka, çantasını taşıyan asistanı, kendinden emin tavırları… Çok şey biliyor olmalıydı… Epey kallavi purosunu yakarken “benim size değil, sizin bana ihtiyacınız var” duygusunu hepimizin beynine çakmıştı.
O sıralarda gerçekleştirdiğimiz ve bizim başarı saydığımız bir faaliyetin ne kadar zamansız, yanlış ve zararlı olduğunu anlattı (!) bize. En çok ben üzüldüm. O gittikten sonra patron beden diliyle bize yansıtıyordu:
“Gördünüz mü profesyonellik nasıl bir şey? Evet adama hepinizin aldığınızın on katını veriyoruz ama hak ediyor. O bir üstat.”
Bir sonraki toplantı 15 gün sonraydı. Beynimi kemiren bir soruya cevap olacak tuzak hazırladım. Üstelik bunu benden başkası da anlamayacaktı. Cevap aradığım soru şuydu: Bizi yanlış olduğuna inandırdığı o işle ilgili ne kadar samimiydi? Bizi ezmek için mi o işi haşin bir şekilde eleştirmişti? Yoksa gerçekten doğru olduğunu zannettiğimiz iş stratejik olarak yanlış mıydı?
Tuzağım işe yaradı. Verdiği cevap 15 gün önceki fikirleriyle uyuşmuyordu aslında. Evet, o gerçekten bir profesyoneldi. Herhangi bir konu hakkında o anda lehte de aleyhte de muhatabını ikna edebilecek argümanları, işin doğruluk ve ahlaki boyutunu es geçerek kullanabiliyordu.
Şirketimiz büyümüştü. Böyle bir profesyonelden destek aldığımızı piyasaya göstermemiz lazımdı.
İşin aslı buydu, gerisi hikâyeydi. Üç dört toplantı sonrası zaten kendisi yerine asistanını yolluyordu artık. Bizim de toplantıya ayıracak vaktimiz yoktu.
Maksat hâsıl olmuştu. Patronlarımız yeri geldiğinde o meşhur ismin danışmanımız olduğunu söylemenin zevkini yaşıyorlardı. O uzman da her ay faturasını gönderiyor, ismiyle sağladığı katma değerin bedelini tahsil ediyordu.
O fötr şapkalı uzman şimdilerde konjonktür gereği muhafazakâr bir gemiye bindi. Bu aralar şapkayı pek kullanmıyor. Hatta yüzüne nur katacak bir bıyıkla vaziyet aldı. Bense hâlâ doğru olanı doğru zamanda söyleyebiliyor muyum emin değilim?
M. B.-İstanbul