Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bir enteresan hatıramız var bugün... Bir hiç yüzünden işlenen cinayet söz konusu... Bize göre bir hiç yüzünden gibi de olsa, cinayetin temelinde kıskançlık yatıyor... Hep diyoruz ki, ne kadar çoğaldı bu tür aldatmalar, yasak aşklar, cinayetler... Hemen her gün böylesi bir haber yer alıyor basında... Daha iki gün önce bir gazetenin arka sayfasında koskocaman bir haberde, ahlaksız dünürüyle bir olup kocasını zehirli sütle öldüren kadının fotoğrafları yayınlanmıştı... Buna benzer yüzlerce haber... Toplum mu bozuluyordu, yoksa bir çarpıklık mı vardı? Rumuz "Cudi"nin bu hatırasından sonra, telaşlanmaya gerek olmadığı noktasında yoğunlaştı duygularımız... Meğer bu ve benzeri cinayetler çok önceden de işleniyormuş... Ama önceden bu tür olaylar medyaya yansımadığı için mahkeme dosyalarında veya jandarmanın arşivinde kalırken, şimdi medya bunları su yüzüne çıkardıkça, bizde de ister istemez, "Eyvah ne günlere kaldık?" diye bir endişe oluşuyor... Yıl 1973... Bundan tam, çeyrek asır öncesi... Görele''de jandarma üsteğmeni olarak bulunan okuyucumuz, izin hazırlıklarını tamamlamış ve izne çıkmak üzeredir. Ama karakola gelen bir telefon okuyucumuzun programını alt üst etmeye yetecektir... Bir cinayet haberidir bu... Üstelik menfur bir cinayet... Gerisini okuyucumuzdan dinleyelim isterseniz... "Gününü dahi unutmuyorum... Salı günüydü... Ağustosun sıcağı henüz olanca ağırlığıyla üzerimizde... Gelen ihbarda deniliyor ki; -Bir tarlada ceset parçası bulunmuş. Kime ait olduğu da bilinmiyor... Yine çetrefilli bir olay bekliyordu bizi... Olay yerine vardığımızda, köylüler gözleri fal taşı gibi açılmış anlatıyorlardı: -Beyim, birkaç yerde ayrı ayrı ceset parçaları vardır. Bir yerde baş, bir yerde ayaklar... Her biri ayrı ayrı gömülmüş... Bunun üzerine savcılığa haber gönderdik. Savcı bey geldi. Onun nezaretinde cesedin parçalarını çıkardık. Parçaları bir araya getirdikten sonra tahkikat yapıldı ki, öldürülen bir kadın... Bu kadının kim olduğu da belirlendi... -Falan evin gelini bu... -Evet evet, iki gündür ortada yoktu... -Ben evlerini biliyorum... -Zaten bu tarla da onların tarlası... İyi ama, cesedin gövdesi yoktu... Ne kadar arayıp taradıysak da bulamadık... Şimdi iş kalmıştı cinayeti aydınlatmaya... Verilen bilgiler doğrultsunda gelinin evine vardık... Kırk kırkbeş yaşlarında bir kadın açtı kapıyı... Bizi karşısında görünce de şok oldu... Dedik ki: -Gelininiz nerede? -Bilmiyorum. -Ama sizin gelininizden nasıl haberiniz olmaz?.. Bakın bir cinayet işlenmiş ve gelininiz öldürülmüş. Hiç haberiniz yok mu sizin?.. Kadın şaşkın bir halde, benim bir şeyden haberim yok derken, bir kadın daha geldi oraya... Kim olduğunu sorduğumuzda, aynı evin hanımı olduğunu söyledi... Az önceki gördüğümüz kadın da aynı evin hanımı değil miydi? Bu kez olay daha da dallanıp budaklanıyordu... Evin beyini çağırdığımızda durumu ona sorduk... Boynunu büküp anlattı: -Beyim ben iki evliyim... Birinci gördüğünüz karım dini nikahlıdır. İkinci gördüğünüz ise resmi nikahlı karım... -Ölen gelinle ilgili bilgin yok mu? -Bilgim yoktur... -Kocası nerede peki? -Efendim kocası, askerde iken verem hastalığına yakalanmış olup, askerde iken vefat etmiştir. Biz de gelini babasının evine göndermedik. Bizimle birlikte kalmasını istedik. Soruşturmayı biraz derinleştirdiğimizde, bir hafta kadar önce gelin ile adamın ikinci karısının kavga ettiğini öğrendik. Diğer bilgileri de değerlendirdiğimizde, cinayeti işleyenin o olduğunda şüphemiz kalmamıştı... Ama cesedin gövde kısmını nereye saklamıştı kadın? Bunu nasıl bulacaktık?.. Devamı yarın
ÖNE ÇIKANLAR