“Sağlık Ocağında arkadaşlarla çay içiyorduk. Aniden kapı açıldı ve hizmetli pürtelaş içeri daldı!..”
1974 yılında Bitlis-Tatvan Sağlık Ocağında göreve başladım. O zaman Tatvan’ın nüfusu 30 bin civarında. Van Gölü'nün kıyısında kurulmuş "doğunun incisi" ki anlatmakla bitmez, şirin mi şirin, güzel mi güzel bir ilçe. Van Bitlis ve Muş yolu üzerinde âdeta bir köprü vazifesi yapmaktaydı. Bizim çalıştığımız Sağlık Ocağımız da ilçenin tam ortasında bulunmaktaydı. Tek olan Sağlık Ocağımızda Tatvan’ın içinde ve köylerde bütün sağlık hizmetlerini yürütmeye çalışıyorduk. Hem merkezde hem köylerde hasta muayenesi, iğne pansuman ilk yardım okul ve çocuk aşıları çevre sağlığı hizmetleri adına aklınıza ne gelirse yerine getirmeye çalışıyorduk. Bu hizmetleri yaparken nice ilginç olaylarla karşılaştığımız oluyordu.
Bir gün Sağlık Ocağında oturmuş arkadaşlarla hem çay içiyor hem de sohbet ediyorduk. Aniden kapı açıldı ve bizim hizmetli pürtelaş içeri daldı. Daha biz ne olduğunu sormaya kalmadan heyecanla anlatmaya başladı:
“Aslan Bey çabuk yetişin! Çabuk!”
“Hayırdır ne oldu?”
“Kadının birisini getirdiler, ellerini kesmiş!”
“Ne!”
“Durumu çok kötü! İki elini birden kesmiş!
Hemen yerimden fırlamış kendimi salona çoktan atmıştım. Gördüğüm manzara korkunçtu… Bir kadının iki kolunda iki kişi kadın bayıldı bayılacak hâlde öyle bekliyordu. O zamanın insanı Sağlık Ocağı bile olsa ve canı tehlikede de olsa bağırıp çağırmak nedir bilmiyordu. Hani filmlerde “doktor yok mu doktor?!” gibi bağırırlar ya…
Bu değerli insanlar kendilerine sağlık hizmeti veren bizlere gerçekten çok saygı gösteriyordu… İki kişi kadının kolundan tutmuş sağlık görevlileri gelene kadar ayakta duruyorlardı…
Hemen kadını acil odasına alıp masaya yatırdık. Bu arada Dr. Selim Bey ve diğer ebe, hemşire arkadaşlar da odaya dolmuşlardı.
Hasta yakınlarını dışarı çıkartıp kadının kollarını açınca iki bileğinin de damarlarının kesik olduğunu gördük. İntihar mıydı? Bir şiddete mi maruz kalmıştı? Ama şu an için hastayı kurtarmayı düşünmek hepsinden önemliydi…
Hiç olmazsa evde iken kollarına mendil bağlamayı akıl etmişlerdi. Kollarını açınca iki bileğinden de hemen kan fışkırmaya başladı, kadının rengi solmuş neredeyse kendinden geçmek üzereydi. Hemen iki kolunu da yukarıdan birer turnikeyle bağlayıp kanayan damarlarına dikiş attık, bu arada tansiyonuna baktık... DEVAMI YARIN