Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
"Nasıl olduğunu ben bile anlamadım ama, eskiden bir an önce kendimi atmak istediğim evimi şimdi pek aramıyordum. Çünkü eskiden sadece eşim bana hizmet ederken, şimdi herkes hizmet ediyordu. Hem çalıştırdığım sekreter kız eşimden daha çok anlıyordu hayattan..." Deprem artık günübirlik en çok kullandığımız kelime. Ama bir de kozmopolitleşen şehirlerde kimsenin ruhu duymadığı halde, aile içerisinde yaşanan depremler var. İşte onlardan biri ve gerçek hayatta yaşanmış olup "Bu itiraf satırlarını kaleme alırken, gözyaşlarıma hakim olamıyorum" diyen bir okuyucunun itirafları... Çok acı ama çok gerçek bir hayat hikayesi... "Eşimle evlendiğimde, hayat benim için toz pembeydi. Varsa dünyada bir tek o vardı. Gençtim, heyecanlıydım. Hayattan haberim yoktu. Bana tavsiye ettikleri kızın yetim olduğunu söylediklerinde, dünür giderken sanki evleneceğim kıza bakmaya değil de, kimsesiz birinin imdadına koşmaya gidiyormuş gibiydim. Kınalı ellerinden önüme uzanan tepsideki köpüklü kahve fincanını alırken, yüreğim bir hoş olmuştu. Zavallı kendini bana beğendirmek için mi yapıyordu bütün bunları. Oysa hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. Ben onunla evlenmeyi çoktan kabul etmiştim. Çünkü benim için evlenmek, bir erkek ile bir kadının yuva kurmasından ibaret basit bir olaydı. Öyle dolarların havada uçuştuğu, tabakların kırıldığı sosyete düğünleri gibi elbette olmadı düğünümüz. Biz iki gariban adı düğün olan bir sade törenle evlenmiştik. Ama mutluluktan uçuyordum. Benim de bir yuvam olmuştu çünkü. Akşam kapıdan içeri girerken yüzüme gülen bir eşim, bana sıcak bir tas çorba hazırlayan bir hanımım olmuştu. Elbiselerimin temizliği artık benim görevim değildi. Yatağımın düzenli olup olmadığına bakmadan giyinip çıkabiliyordum sokağa... Kısaca benim evdeki tüm yükümü bir anda alıvermişti omuzlarımdan. Her şeyi kendi arzusuyla yapıyordu. Öyle ki, ben onunla evlendiğim için sevinirken, o bir yuva kurduğu için belki de Allaha her gün beş kere şükrediyordu. Hele aradan geçen sürede bir de çocuğumuz olunca mutluluktan uçmuştuk. Bir oğlumuz olmuştu. Allahtan daha ne isterdim? Evse evim vardı. İş işe işim çok iyiydi. Bir de oğlum olmuştu... Ben evimden ve işimden başka hiçbir yer bilmezdim. Sabah evimden eşimin sımsıcak uğurlamasıyla ayrılır, akşam yine aynı samimi duygularla eve gelirdim. Yıllar çok çabuk geçiyordu. Geçerken de neler değişiyordu dünyada... Yeni dünyanın değişimine ayak uydurmak zorundaydık hepimiz. Ne olduğunu tam olarak bilmesek de o değişim denilen sihirli sözcükten biz de nasiplenmeli, biz de değişmeliydik. Üstün gayretlerim göz önünde tutularak, çalıştığım iş yerinde halkla ilişkiler müdürü olmuştum. Bu benim için müthiş bir yükselişti. Değişimi yakalamıştım işte. Tayinim terfian Ankara''ya çıkmıştı işte... Ankara''ya taşınacağımızı söylediğimde eşim çok şaşırmış farkında olmadan mırıldanmıştı: -Ne edeceksin o lüks şehirde? Orası bize göre değil. -Yahu sen delirdin mi? Bu köhne evde bu köhne hayat çekilir mi? Bize her şey şirket tarafından verilecek. Evimiz tutulmuş bile. Biz sadece eşyalarımızı alıp gideceğiz. Nitekim öyle de oldu. Parmaklarının kınasıyla çeyizini saran eşim, bu göçe hiç sevinmezken, ben utanmasam zil takıp oynayacaktım. Hiç vakit kaybetmeden taşındık Ankara''ya... Vay be, yeni iş yerimde karşılanışım bir harikaydı. "Ben neymişim?" dedim içimden. Değişimi yakalamıştım işte. Özel makamım, özel sekreterim, özel aracım özel şoförüm... Hayatın bambaşka yönünü sermişti önüme... Nasıl olduğunu ben bile anlamadım ama, eskiden bir an önce kendimi atmak istediğim evimi şimdi pek aramıyordum. Çünkü eskiden sadece eşim bana hizmet ederken, şimdi herkes hizmet ediyordu. Çalıştırdığım sekreter kız eşimden daha çok anlıyordu hayattan. Hoş eşim çok iyi bir ev hanımıydı ama bu dünya gerçekten ona göre değildi. Akşam evime geldiğimde o yine her zamanki safiyetiyle bana gülümsüyordu: -Sofranı hazırladım. Karnın acıkmıştır. O bunları söylerken, ben ona beş yıldızlı otellerden bahsedememenin sıkıntısını yaşıyordum. Çünkü onu koluma takıp oralara götürmeye kalksam götüremezdim. Gerçi eşlerini koluna takıp getirenler oluyordu ama, benim eşim o dünyanın kadını değildi ki. Ama ben işim gereği o dünyanın içindeydim artık. Gitmesem olmaz, onu götürmeye kalksam hiç olmazdı. Bu hal zamanla içimde bir kangren olmaya başladı... Derken ara sıra gözlerim masamın üzerindeki altın yaldızlı iş davetiyelerinin kocaman harflerine takılıp kalıyordu: -Acaba eşimle evlenirken çok mu acele etmiştim? Farklı dünyanın insanları mıydık biz? Bunu duygulara beni iten sebeplerden biri de acaba yeni tanıdığım birbirinden cazibeli bayanlar mıydı? Devamı yarın
ÖNE ÇIKANLAR