“İyi ki de geçen sene almıştım Hakikat Kitabevinin o kitaplarını. Nasıl da temiz yüzlü bir gençti...”
Özbekistan hastanesinde önüme getirilen yeşil çayın kokusuyla biraz rahatladım. Dr. Ferhat konuşuyordu:
“Bak Türkoğlu, sana haplar vereceğim. Bunlar idrar söktürür, şekeri düşürür, kolesterolü düşürür.”
Teşekkür ettim. Vedalaştık. Bir taksi çevirdim tırın başına geldim. Haplardan birer tane içtim. İkindiden yattım.
Gece ayakyoluna kalkacaktım. Ama kolesterol hapı iskelet sistemini ve kas sistemini felç etmişti. Yürüyemiyordum. Sürünerek de olsa gittim. Sen misin tuvalete çıkan. Bir yanma bir yanma… Kıvrana kıvrana sabahı zor ettim.
Yine de isyan etmedim.
İyi ki de geçtiğimiz sene almıştım o Hakikat Kitabevinin kitaplarını. Nasıl da temiz yüzlü bir gençti.
"Boş vaktin olursa okursun ağabey" demişti.
“Bizde boş vakit ne gezer” demiştim ama o kitapları okurken anlamıştım nice vaktimizin boşa geçtiğini…
Zaten o kitapları okuduğum için bırakmıştım gurbet ellerde yaşanan haytalıkları… Şimdi de o kitaptaki dinî bilgilerden öğrenmiştim dert ve belalara sabrı…
Yaradan’a sığındım. Veren de oydu, alan da o. Verdiklerine de vereceklerine de şükürler olsun.
Sabahı dar ettim. Hava sıcak ama tatlı bir esinti var. Zor da olsa adım atıyorum. İlaçların içini okuttum, hepsi Rus ilacı çünkü. Kolesterol hapının bana pek yaramayacağını söylemişlerdi.
Bir gün daha yattıktan sonra Buhara'dan bir arabalık bez yükü ile çıktım yola. Aslında hastayım diye beni yolladılar.
Taşkent'ten o esrarlı yemyeşil güzel şehirden yapayalnız ayrıldım. Akşama Buhara'ya vardım. Hemen yattım. Sabah erkenden de fabrikaya gittim. Beni bekliyorlarmış. Hemen yükledim yükü ve garaja geri geldim.
Üç gün gümrük bekledikten sonra Türkmenistan'a doğru yavaş yavaş yol aldım. El ve ayaklarımda hafif şişlikler var ama ilaçlar iyi geliyordu.
Yüküm Mersin'di. Eve gidiyordum. Heyecanlıydım. Sanki yerden para bulmuş çocuk gibi seviniyordum. Evime geldim. Eşim, can yoldaşım, hayat arkadaşım, sırdaşım… Çocuklarımın anası, gözümün nuru, bir tanem beni bekliyordu… Oturup hoşbeşten sonra durumu anlattım. Gözlerinden sicim gibi yaşlar akmaya başladı. Eşimin o ağlaması kahretti beni. Evinin direği yıkılmış umutları sönmüştü. O dağ gibi Hilmi'si çökmüştü... DEVAMI YARIN