“Diyarbakırlı o güzel insan gözleri dolu dolu 'haklısın ağabey' diyor beni tasdik ediyordu...”
Diyarbakır Askerî Hastaneden taburcu olduktan sonra Mardin’in Nusaybin ilçesi ile Kızıltepe arasında bir karakolda jandarma olarak yapmıştım askerliğimi… Bir amca tanıdım orada… Daha doğrusu o beni beğenmişti. Galiba hâl ve hareketlerimi sevmişti. Dinime diyanetime düşkünlüğüm hoşuna gitmişti…
Bu adam dört evliydi… Kocaman bir bahçe avlusu vardı. Her bir ailesi ayrı bir evde kalıyordu… Bu adamın bu dört evliliğinden tam kırk evladı vardı… Her bir eşinden on tane çocuğu olduğu zannedilmesin. Kiminden sekiz kiminden on iki gibi değişik sayılarda olabilirdi… Ama hepsi birbirine kardeşti…
Daha enteresan olan her akşam evde genişçe bir sofra kurulurdu… Bir gün değil beş gün değil her gün… O sofraya bütün aile, dört hanım ve kırk çocuğun hepsi gelirdi… Gelmek zorunda mıydılar bu bir gelenek miydi bilemem ama bu evde akşam yemeği hep bir arada yenirdi.
Bu adamcağız beni kırk evladından biri sayar bazı akşamlar bir iki asker arkadaşla bizleri yemeğe çağırırdı. Beni bu sofrada ta başköşeye oturturdu. Utanır da geçmek istemezsem o koskocaman yaşıyla başıyla bana rica üstüne ricada bulunurdu.
Ne nereli olduğumu bilirdi ne ben ona kim olduğumu söylemiştim. Bir Mehmetçiktim hepsi bu. O ise alnı secde gören bir vatan evladını kendi öz evladından bile ileride tutacak kadar mütedeyyin bir bölge insanıydı…
Ve size daha enteresan bir şey söyleyeyim… Askerliğim bitip de terhis olduğumda var ya… Beni karakoldan Nusaybin’e kadar valizimi bir kerecik olsun elime tutturmadan benimle birlikte kilometrelerce yolu gelerek boynuma sarılarak gözyaşları içinde memleketime uğurladı…
Ben de ona sarıldım… Evet, baba ocağıma kavuşacaktım ama bir başka ocaktan, baba ocağımdan daha kıymet verilen bir ocaktan ayrılıyordum. Bugün kaç insan en yakınını böyle kilometrelerce yanı başında savuşturma vefasını ve kadirşinaslığını gösterir? Ama o adamcağız bir Mehmetçiği böylesine candan ve samimi olarak baba ocağına uğurluyordu.
Bu hatıramı anlattıktan sonra büromuzdaki Diyarbakırlı misafirime dedim ki:
“Senin düşünceni bilmiyorum. Saygı duyarım. Ama ben kendi kendime yıllardan beri soruyorum: 'Ne oldu bize? Niye bizi birbirimizden koparmaya çalışıyorlar?' Bu soruya aklım ermiyor ama bilesin ki kim olursa olsun insanlığını değil de ırkını öne çıkartarak konuşan insanlardan hiç hazzetmedim hep uzak durdum...”
Lütfü Sadıkoğlu-Uşak