İstanbul''dan Tahir Albayrak''ın hatırası, yine yollar ve yolculukla ilgili... "Bursa''ya gidiyoruz... Yalova''dan geçerken yolda bir vatandaşın beklediğini görünce dedim ki: -Şu amcayı da alıverelim arabaya. Yanına yaklaştığımızda durduk. Camı indirip sordum: -Amca ne tarafa yolculuk? Gideceği köyün ismini söyledi ama binmek ister gibi bir hali yoktu. Cevap vermiş olmak için söylediği belliydi. Ama ben davet ettim: -Bizim de yolumuz ordan geçiyor. Buyur gel götürelim seni de... -Sağolun, birazdan köy minibüsü gelecek. Onunla giderim. Yolunuz açık olsun. -Yahu amca, beklemeye değer mi? Bak arabanın arka koltukları bomboş. Bin gidelim... Israrımı kıramadı bindi... Biraz ilerledikten sonra, bir sigara çıkartıp ikram ettim: -Buyur sigara yak. Ben böyle söyleyince, rengi değişti. Çekingenliği bir kat daha arttı: -Yok sağolun, içmiyorum... Ama gömleğinin cebinde sigara vardı. Sigara içtiği belliydi. Öyleyse neden ikramı çeviriyordu. Doğrusu merak ettim: -Amca sigara içtiğin belli. Neden sigaramızı almıyorsun? Mahçup bir gülümsemeyle cevap verdi: -Ben yakmayacağım. Sağolun. Biraz da muzipçe dedim ki: -Yoo, bu arabada sigara içmeyen yolculuk yapamaz. Sigara yakacaksın... -Eğer mutlaka sigara yakmam gerekiyorsa, o zaman ben kendi sigaramdan yakayım. Tamamdı işte. Şüphe ettiğim kadar vardı. Bu amca ısrarla bizim sigaramızı yakmaktan çekindiğine göre, sigarayla ilgili bir hatırası olmalıydı... Az ilerleyince sordum: -Bak ne diyeceğim amca. Bizim sana bir kötülüğümüz dokunmaz. Buna inan. Ama neden sigaramızı yakmadığını da merak ediyorum. Bize bunu anlat ne olur? Biraz sustu. Otomobilin camından uzak ufuklara baktı. Ardından sigarayı söndürüp anlattı: -Sizler kötü birine benzemiyorsunuz. O bakımdan anlatayım... Ben geçen sene bir hadise yaşadım. Yine bu mevsimlerdi... Paraya ihtiyacım vardı. Bu bakımdan daha sütten kesilmesine bir ay kala kuzularımı pazara götürüp sattım. Paramın asıl bölümünü, pantolonumun sağ cebine, yolda lazım olabilecek birkaç kuruş bozuk paramı da sol cebime koydum. Yola çıkıp minibüsün gelmesini bekleyecektim. Bu arada yanıma bir otomobil yanaştı. Sizin gibi onlar da arabaya davet ettiler. Onlar dört kişiydi. İkisi önde ikisi arkada... Arabaya bindikten bir müddet sonra, öndeki adam dedi ki: "Amca senin kapın galiba iyi kapanmamış. Kapıyı bir daha aç kapa." Kapıyı açıp kapattım. Yine olmadı dediler. En az dört defa kapıyı açıp kapıttım. Biraz sonra, yanımda oturan öndeki, az önce geçtiğimiz petrol istasyonunda bir pakedi olduğunu, onu mutlaka alması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine dediler ki: -Amca kusura bakma. Biz mecburen o petrol istasyonuna geri dönmemiz lazım. Sen burada in bekle bizi. Hemen paketi alıp geri döneriz. Birşey anlamadım ama, indim yolda. Onlar geri dönüp petrol istasyonuna doğru ilerlediler... Aradan yarım saat geçti, bir saat geçti, iki saat geçti gelmediler. Gelecekleri de yoktu... Bu arada elimi cebime attığımda beynimden vurulmuşa döndüm. Meğer, benim paramın olduğunu anlayınca, beni soymak için arabaya alan yankesicilermiş. Meğer arabaya aldıktan sonra, aracın kapısını iki de bir açtırıp kapattırarak, cebimdeki parayı almışlar... Ondan sonra da, böyle bir bahane ile beni yolda bırakıp gitmişler. O günden sonra, ne kimsenin aracına binesim vardı ne de ikramını alasım. Doğrusu meselenin aslı budur... Amcaya üzüldüğümüzü söyleyip teselli etmeye kalktığımızda da enteresandır dedi ki: -Ama olsun. Ben o paranın niçin gittiğini biliyorum. -Niçin? -Para için, o kuzuları bir ay erkenden alıp kesime götürdüm. O sebeple bana da yar olmadılar... Kuzuların ahı tuttu...

