Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
"Akraba kurbanı" rumuzuyla yazan C.B.F. isimli okuyucumuz, "Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Akrabalarımın bana yapmış oldukları manevi eza ve cefadan bahsetmek istiyorum. Yayınlayıp yayınlamamak sizin insafınıza kalmış..." diyerek başlamış mektubuna. "Benim üç halam vardı. Biri Almanya''da, biri Adıyaman''da, bir diğeri de Malatya''da ikamet etmekteydi. Ama bugün artık benim için üç halamın üçü de öldü... Dile kolay, yirmiüç yıl boyunca yaz tatillerinde hep bizim eve gelirlerdi. Öyle de samimi sözleri vardı ki: -Burası bizim ağabeyimizin evi. Tatilden tatile olsun yüzünü görelim diyoruz. Malatya''daki ablalarının evine gitmezler, bizde çok rahat ettiklerini söylerlerdi. Allah var, annem de bir günden bir güne halalarıma karşı en ufak bir kem davranışta bulanmazdı... Biz de çocuklarıyla abi kardeş gibi birbirimize yakındık. Ne var ki, Almanya''daki halam, Adıyaman''daki halamın kızını oğluna almak istemesinden sonra bu samimiyet, bu kardeşlik, birden bire bozuluverdi... Ne olduysa işte ondan sonra oldu... İki kız kardeş, çocuklarını evlendiriyorlardı. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?.. Usulüne uygun söz kesildi. Ardından nişan hazırlığı başladı. İşte bugünlerden birinde, Almanya''daki halamın oğlu ve aynı zamanda damat adayı olan Taner, bir ara bana seslendi: -Dayı oğlu, dışarı çıkalım. Seninle konuşacaklarım var. Galiba, bu heyecanlı telaş esnasında benden herhangi bir konuda yardım isteyecek zannıyla gayet normal bir şekilde dışarı çıktım. Bir kenara çekildiğimizde, gözlerini gözlerime dikerek, maksadını söyleyiverdi: -Dayı oğlu, bundan sonra Mine''ye karşı olan sözlerine dikkat etmeni istiyorum. Bundan sonra Mine benim karım sayılır. Sen hepimizin büyüğüsün, aklı başında bir adamsın. Bir an ne söylediğini anlamadım. Ama kulaklarımın uğuldadığını, gözlerimin karardığını, beynimin zonkladığını hissettim. Ne diyeceğimi şaşırdım. Bu ne biçim sözdü böyle? Bu nasıl bir ithamdı?.. Büyük bir irade sergileyerek, "Galiba damatlığın heyecanıyla böyle sözler sarf etti. Ne diyeceğini bilmiyor" diyerek üstün körü cevap verdim: -Merak etme hala oğlu... Nerden bilirim bu sözlerimin başka boyutlara çekileceğini ve başıma çoraplar öreceğini. Meğer benim böyle cevap vermem, benim hakkımda var sayılan iddiaları doğrular nitelikte algılanmış. Yani ben önceden Mine''ye karşı sözlerime dikkat etmeden konuşuyormuşum da bundan sonra konuşmayacağıma dair söz vermişim. O an sessiz kalsam da, akşama doğru içimde oluşan ukde girdapları, başımı döndürmeye başlamıştı. Bu oğlan ne demek istemişti? Ertesi günü zor ettim. Doğruca Mine''nin annesine gittim. O da halamdı benim... Taner''in beni bir kenara çekerek söylediği sözleri anlatıp sordum: -Ne demek oluyor bu hala? Halam gayet pişkin ve umursamaz bir eda ile cevap verdi: -O ne biçim söz öyle? Bu laflar senin ağzına, yaşayışına hiç yakışmıyor. Siz kardeşsiniz. Öyle şey mi olur? Halam bu sözleriyle konuyu kapatmış oluyordu. Ama hayır! Bu cevap içimdeki ukdeyi gidermeye yetmemişti. Çünkü düşündükçe Taner''in sözü, daha önceden bir yanlışımı görmüş de beni ikaz ediyormuş gibiydi. 1998 Ağustosu... Düğün hazırlıkları başlamış durumda... Herkes bir tatlı telaş içerisinde koşturuyor. Ama nedense, hem iki halam, hem kocaları yani eniştelerim hem de çocukları benden köşe bucak kaçıyorlar. Gördüklerinde yüz çeviriyorlar. Kime sorsam cevap alamıyorum. Olanca iyimserliğimi takınıyor, hatta Polyanna''dan daha iyimser olmaya çalışıyor ve "düğün telaşındandır" diyorum ama, hiçbiri çare olmuyor. "Düğününüze gelmemi istemiyorsanız, açık açık söyleyin" diyorum. Yine cevap alamıyorum. Nihayet düğüne ben gitmedim. Düğünün nasıl geçtiğini 14 yaşındaki kardeşime sordum. Keşke sormaz olsaydım. Kardeşim olan biteni anlattığında, başımdan aşağı kaynar sular döküldü... Halam bana öyle bir iftira atmıştı ki, kendime geldiğimde, kolumda serum hastane odasındaydım... Devamı yarın
ÖNE ÇIKANLAR