"Bir insan sanatçı değil ne olursa olsun, önce insandır. Dolayısıyla insan, ilk önce bulunduğu aile yapısına, kültürüne, geleneğine göreneğine, insan olarak kendi sosyal hayatına gereken önemi vermeli. Ha ondan sonra sanatını icra etmeli. Yoksa sanatçı demek, halktan ayrı, bambaşka dünyanın insanı demek değildir" Hareketli bir ömür Öğretmen bir anne babanın çocuğu olarak doğdum. Beş kardeşiz. Ailem, uzun yıllar Anadolu''nun çeşitli illerinde görev yaptılar. Ben de haliyle onlarla birlikte Anadolu''yu karış karış dolaştım. İstanbul''a geldiklerinde, ben de orta ikiden itibaren Bakırköy''de eğitimime devam ettim. Sırasıyla Bakırköy Lisesi ve sonra da İstanbul Hukuk fakültesini bitirdim. Aynı okuldan mezun olan avukat Halim Akben ile evlendim. Serkan ve Volkan adında iki oğlumuz var. 1969 yılında üniversiteyi bitirdiğimde İstanbul Radyosu''nda Devlet Sanatçısı olarak, şimdiki statüye göre kurum sanatçısı olarak çalışmaya başladım. On parmakta on marifet Öğrencilik yıllarım da dahil, hayatta çalışmaktan hiç bıkmadım. 1969 yılında üniversiteyi bitirince İstanbul Radyosu''nda kadroya geçtim. Çok akademik bir çalışmamız vardı. Ama bu arada Bakırköy Lisesi''nde, 4,5 yıl hem ana hem baba mesleği olan İngilizce ve Müzik hocalığı yaptım. Hem radyodaki görevimi yürütürken hem de avukatlık stajımı yürüttüm. Hem de 1970''te evlenmiştim, ev hanımı olarak da ev hanımlığımı yaptım. Birçok iş gibi gelse de hepsinin yeri ve konumu farklıydı. İnsan isterse birçok konuma kendini adapte edebilirdi ve etmeliydi. Ben de sadece bunu yaptım. Bize yasak çok idi Radyoda bize çok sıkı bir disiplin vardı. Ki bugün bunlar yasak kelimesiyle açıklanabilir. Öyle ki, kadrolu sanatçı olarak, radyodan başka herhangi bir yerde hiçbir şekilde konser veremez, bir tek türkü bile söyleyemezdik. Yasaktı çünkü. Hatta ve hatta kardeşinin sünnet düğünü olsa, orada çıkıp bir türkü söyleseniz, bu da yetkililerin kulağına gitse, ertesi gün kurumla ilişiğiniz kesilirdi. Biz 1985 yılına kadar bu sıkı denetim altında çalıştık. 1985''ten sonra bu yasak kalktı. Sanatçı dedikleri Sanatçı dediğiniz, ağzı dört gözü beş olan kimse değildir. Bir insan sanatçı değil ne olursa olsun, önce insandır. Dolayısıyla insan, ilk önce bulunduğu aile yapısına, kültürüne, geleneğine göreneğine, insan olarak kendi sosyal hayatına gereken önemi vermeli. Ha ondan sonra sanatını icra etmeli. Yoksa sanatçı demek, halktan ayrı, bambaşka dünyanın insanı demek değildir. Sahneyi düşünmemiştim Ben şuna inanıyorum. Insan her şeyi akıl, mantık, alt yapı, kültür ve aile terbiyesi ile birlikte yürütür. Ben hiçbir zaman sahneyi düşünmemiştim. Bize teklif geldiğinde de ailece oturup düşündük. Verdiğimiz karar şu oldu. Sahneye çıkmak bilinen şekliyle insanın fiziğiyle alakalı gibi görünse de, tam aksine sadece sanatçı kişiliğiyle de sahneye çıkılabilir. Öyleyse biz buna örnek olabiliriz. İşte bu kararla sanat adına kötü örnek yerine iyi örnek olabilmek için sahneye çıkmayı kabul ettik. Şimdiye kadar da hiçbir yerde, hiçbir zamanda kültürümüze, aile yapımıza ters düşecek bir şekilde sahne almadım. Ve asla ne aile ortamından ne sanatımdan taviz vermeden sanatçılığımı yürüttüm. Aile yapımız belli Babam, Kafkas kökenli. Zamanında Mardin''e yerleşmiş. Biraz şark kültürüyle büyümüş bir insan. Yine annem Azerbaycan kökenli. Onlar da Sivas''a gelmiş yerleşmişler. Biz böyle bir aile yapısından yetişmiş biriyiz. Hatırlıyorum da, bakardım babam bizi her gün üniversiteye giderken ardımızdan takip ederdi. Hatta bu duruma çok üzülür ağlardım. Bir gün dedim ki babama: -Çok üzülüyorum baba, bana güvenin mi yok? -Hayır kızım sana güveniyorum da, İstanbul''a güvenim yok, burası İstanbul demişti. Rahmetli iyi ki de bizi böyle yetiştirmiş. Ben demiyorum ki tekim. Var bizim gibi çok kıymetli sanatçılar. Fakat kınamak da demiyeceğim, herkesin özel yaşantısıdır ama bence bazı sanatçılar, hal ve hareketleriyle kılık kıyafetleriyle vebal altında kalıyorlar. Sanatçılığın böyle olmadığını ortaya koymak gerekirken, onlar yaşayışlarıyla topluma tam tersi kötü örnek oluyorlar Bana çok sordular. Nasıl böyle kaldınız diye. Ama biz aileden aldığımız terbiye ve kültür gereği, sanatla birlikte tam bir Türk kadınına yakışır, o ahlakı o özveriyi o muhafazakarlığı koruyarak ama güzel bir sanat göstererek yaşamak için çaba gösterdik. Her şey para değildir dedik... Bu bakımdan sanat hayatında hep ince eledik sık dokuduk. Bu davranışımız kasıntıdan değildi. Satançılıkla birlikte Türk insanının Türk kadınının özünü, yaşayışını, kalitesini de tutturmak lazımdı. Bu konuda tevazu göstermeme gerek yok. Gerçekten örnek olmaya çalıştım. Kendimizi bilmeliyiz Ben olağanüstü birşey yapmıyorum ki. Her şeyden önce ben bir kadınım. Türk anasıyım. O zaman bu bizim örfümüzde var, geleneğimizde var. Sanat başka... Tamam ben sesimi kullanırım, sanat tamam; ama o ahlaki olayda da örnek olmamız lazım. Biz Avrupalıyı Amerikalıyı örnek alamayız ki... Onu alırsak yanlış yola gireriz. Yani önce kendi kendini tanı, sonra ele nazar eyle. Bizim kültürümüz çok güzel. Çok büyük bir medeniyete sahibiz... En son deprem falaketinde yapılan yardımseverlik, büyük millet oluşumuzun en güzel örneğidir. Bu milletin özünde olan, nüvesinde olan bir karakter. Allah bunu her millete bahşetmemiş. Biz böyle bir ülkenin çocuklarıyız. Necla Akben''den bir hatıra... - En kıymetli hediye... - İzmir fuarındaydık. Biliyorsunuz, İzmir Fuarı enternasyonaldir. O zaman Şükrü Yetimoğlu İzmir Emniyet Müdürüydü. Açık hava stadında altmış yetmiş bin kişinin bulunduğu bu stadda sanatçılar var. Herkes iki parça okuyor. Türk Polis mensubu ve emniyet yararına bir organizasyondu galiba. Ben de çıktım. İki parça da ben okudum. O esnada bir de baktım Emniyet Müdürü Şükrü Yetimoğlu, elinde koskoca bir Türk bayrağıyla meydandan bana doğru geliyor. Çok duygulandım tabii... Benim sahnede böyle işlemeli bir halk kıyafetim var yine. Türkümü okuyorum. Bu esnada bayrak elinde emniyet müdürü bana geliyor. Tarif edilemeyecek hoş bir an... Yanıma geldiğinde dedi ki: -Sanatçı vardır, sepet sepet çiçekler gelir. Sanaçı vardır çiçeğin içinde pırlantalar hediyeler gelir. Sanatçı vardır ki, Necla Akben gibi, ona ancak bir Türk bayrağı hediye edilir. Ve alkışlar arasında bana, o bayrağı hediye etti. O an ben de çok duygulandım. Orada bulunan altmış yetmiş kadar sanatçının arasında bana gösterilen bu teveccühü hiç unutmam. Bu, yine milletimin değerlerine olan saygımın, ülkeme olan sevgim, sanatıma verdiğim önemin bir tezahürüydü.

