Nerede şimdi böyle güzel insanlar?

A -
A +
“Ragıp Baba hikâyesini anlatırken kestaneye hiç dokunmuyor, nasırlı elleriyle gözlerini siliyordu...”
 
 
Karlı yolda ilerlerken bildiğim tüm duaları okuyor, şoföre de "Sen de dua et amca ruhunu teslim etmeden, çoluk çocuğuna kavuşturalım” diyordum. Tecrübeli bir adamdı. Bana;
“Metanetli ol evlat, elimden geleni yaparım, ama her şey Allah’ın takdiri” dedi.
Kasabaya 20 km kala Hasan Ağabey ruhunu teslim etti. Çok üzüldüm. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kasabaya geldiğimizde yolların araba köye çıkamayacak kadar karla kaplı olduğunu öğrendik.
Adama ücretini ödedim. Sonra kasabadaki bizim köylülerden de yardım alarak cenazeyi kızakla köye getirdik. Büyük çıralarla aydınlık yapıp gece vakti Hasan Ağabeyi defnettik.
O gece ne kadar uyumaya çalışsam da bir türlü başaramadım. Sabah ezanları vaktinde uyumuşum. Uykumda devamlı bağırıyormuşum. Annem başımda beklemiş. Derken bende uyurgezerlik başladı. Bu durum köyde çabuk duyuldu. Sevdiğim kız beni delirdi diye başkasıyla evlendi... Askerde de derdime çare bulamadım. Askerden sonra bu kasabaya gelip şimdiki eşimin teyzesinin evinin karşısından tek odalı bir ev tutmuştum. Ormanda tomruk işi yapıyor, akşam kahvede çay dağıtıyordum. Yağışlı günlerde hamallık yapıyordum.
Bu çalışkanlığımı görüp “İsterseniz sizi evlendirelim” dedi. Ben de “hiç olmazsa senin evinde bir kere görüşelim, ondan sonra karar vereyim” dedim.
Ortopedik özrü o zaman da vardı. Ama çok sevecen, namazında niyazında zeki birisiydi. Hiç dert etmedim. Çok kısa zamanda evlendik. Şu andaki evimizin bulunduğu yer de teyzesinindi. Teyzesi bize orayı verdi. Ev yaparken de yardım etti.
Ben üç dört defa şehirde iş buldum ama bu uyurgezerlik yakamı bırakmadığı için geri gelmek zorunda kaldım. Odun motoru ile çalıştım, hamallık yaptım, hurda topladım, dışarıdan sigortamı ödeyerek emekli oldum...
Allah bize iki tanede çocuk verdi, onları da evlendirdik. İkisi de şehirde yaşıyor, yaz tatillerde torunlarla birlikte çok güzel vakit geçiriyoruz...
Ragıp Baba hikâyesini anlatırken kestaneye hiç dokunmuyor, gözlerinden süzülen yaşları nasırlı kocaman eliyle siliyordu:
“İşte Öğretmen Bey evladım çıra beni böyle yaktı” dedi. Sonra da neşelenerek “Sen hele bir poşet getir şu bana ayırdığın kestaneleri poşete koyayım da evde yengene götüreyim. Ben onsuz bir lokma yiyemem. Onsuz kestaneler de boğazımdan geçmedi baksana” dedi.
Ayağa kalktı bana sarıldı, ellerinden öptüm. Karanlığın içinde evine doğru yol aldı...

           R. G.-Bursa

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.