Geçtiğimiz bin yılın son günlerinde, Doç. Dr. Sefa Saygılı''nın kitabına da aldığı bir hanım hastadan söz etmiştik. Milenyum insanının inadına enteresan bir faks geldi. Sivas''tan "Bir gelin" rumuzuyla yazan okurumuz bakın neler söylüyor: "Sözünü ettiğiniz hatırada, 6 yıllık evli ve 2 çocuklu hanım hasta, kaynının kendileriyle beraber oturmasından dolayı bunalıma girip doktorluk hasta oluyordu anladığım kadarıyla. Pekala bizdeki akraba kültürü ne olacak? Çekirdek aileye geçileli beri, anneler babalar, yakınlar görümceler dışlanmaya, huzurevleri birbiri ardına inşa edilmeye başlandı. Binlerce insanı bağrında barındıran memleketimizde kayın-gelin diyaloğu o kadar hoşgörülüdür ki anlatamam. Anadolu''da kaynına kız beğenmeye önce gelinler gider biliyor musunuz. Çünkü kayınlar "gül çubuğu"dur ailede. "Reyhan dalı"dır. Eğer, yaşça büyükse "baba vekili" küçükse "kardeş"tir. Eşinin soyadını alırken, gelinler neden yakınlarını da almıyorlar anlayamıyorum? Yorulduğunda şöyle istediği gibi uzanamıyorsa, yatak odasına geçip kapıyı sürgülemek zor şey değil o sözü edilen gelin açısından. Üç kuşağın bir arada oturduğu dillere destan, Batılı seyyahların kitaplarına konu olmuş aile bağlarımız nasıl bir çırpıda silinip atılabilinir? Kocası 20 yıl önce ölmüş bir gelinin, "Eşimden hatıra" diye özürlü kaynına baktığını biliyorum ben. Mahzun olmasın, kendini eksik görmesin diye çocukları olmayan kaynına, kendi yavrusunu evlatlık veren gelinler biliyorum. "Amca, baba yarısıdır bizde büyümesin de orda büyüsün diye düşünerek hem de... Eğer aranırsa, sorun çıkarmak çok kolay; ama o sorunun üstüne gitmek de bir o kadar kolay. Ben 22 yıllık evli bir gelinim. Kayınbaba, kayınana, kayın, görümce hepsi de mevcut. Kayınvalidemi kaybedeli 1 ay bile olmadı. Yıkadım, tırnağını kestim, gazete okudum, dünya gündeminden haberler verdim. Tv izlerken anlamıyorsa açıkladım. Çok rahatsız olduğu, çok rahatsızlık verdiği halde "keşke dursaydı da ben hizmetime devam etseydim" diyorum. Herkesin acıyarak baktığı, evde hapis kaldığım aylar, yıllar boyunca kendimi okumaya vererek sorunların üstesinden geldim. "Evden çıkaramıyorum, ömrüm bir ihtiyarla geçiyor" Çığlıkları atmak yerine, içinde olduğum durumu değerlendirmenin yollarını aradım. Çekirdek ailelere göre de daha huzurluyum. Onlar başıboş olmanın verdiği rahatlıkla birbirlerini yerken, biz ihtiyara hürmetten, yüksek sesle konuşamadık bile. Kendileri, bayramları tatil zannedip kaçanlara inat, her bayram her kandil evimiz insan kaynadı, huzur kaynadı, bereket kaynadı. Bu sayede şükrü, sabrı öğrendik... O sözü edilen gelin, sinir krizleri geçirirken gerek eşi gerekse kaynı ne hale geliyor, hiç onların gözünden olaya bakılıyor mu acaba? Senelerce elime anahtarı alıp kapıyı kilitleyip bir tarafa gidemedim. Ama şimdi şu yaklaşan Ramazan Bayramında evimde ihtiyar biri, dolayısıyla hatırı sayılan biri, hürmet edilip ayağına gelinecek biri olmadığı için, geçen senelere nazaran bayramlaşmaya gelecek insanların da az olacağı ve kendi duygularıma göre bereketin, huzurun, sevincin, mutluluğun az olacağı bir bayram geçireceğim endişesi şimdiden içimi kemiriyor. İnsan insana asla yük olmaz, şunca sene baktıysam ellerimde hiç kötü iz kalmadı. Aile yapımızın kuvvetli olması gerektiğine inanıyor, bu duygularla herkesin bayramını kutluyorum." Ne diyelim herkes duygularında, düşüncelerinde ve davranışlarında serbest. Ama bilinen bir şey varsa, böylesi gelinlerin artık birer birer yerini, sözü edilen yalnızlığı isteyen gelinlere bırakmış olması. Dün de zaten bahsetmiştik milenyum insanından. Bu devrin insanı aslında kendi yolunu kendisi çizebilmiş değil. Herkes hayatta el yordamıyla yürüyor. Dolayısıyla okuyucumuz yaşadıklarıyla gerçekten haklı ama onun haklı davranışı diğerleri için örnek olabilecek mi acaba?!.

