O gün gelip çatmıştı!..

A -
A +
“Derin bir gürültüyle gelen asansörün kapısı açıldı. Kabine girdim ve son katın düğmesine bastım...”
 
Bakırköy Çocuk Yuvası’ndaki hayal meyal hatırladığım dev cüsseli adamın yüzü beyaz bir ışıktan ibaretti.
Her göğe bakışımda güneş gözümü alıyor, yüzünü bir türlü seçemiyordum. Hapsettiği yarı ağlamaklı bakışlı, o zeytin gözlü çocuğun resmi yurt arşivinde yer alacaktı.
Sonra salıncağa bindirdiğini ve iki el darbesiyle salladığı sa­lıncağı, ardından minicik bedenimden çıkan tiz kahkahaları hatırladım…
O adamla bu hafta sonu görüşecektim. Aradan yıllar değil asırlar geçmiş gibi geldi bana...
Cuma günü geldi çattı. İstanbul havası her zaman nazlıydı. Sabah güneş pırıl pırıl gülümserken, öğleden sonra gri renge bulanmış ve kasvete dönüşmüştü...
Mecidiyeköy’de, Gayrettepe’de bir sitenin önünde durdum. Elimdeki nota baktım. Burasıydı. Yedi binadan oluşan sitenin ikincisinin önüne geldim. Binadan içeri girdim. Asansörü ça­ğırırken nasıl biriyle karşılaşacağım merakı zirveye çıkmıştı.
Derin bir gürültüyle gelen asansörün kapısı açıldı. Kabine girdim ve son katın düğmesine bastım.
Asansör kabininin penceresinden, katları teker teker çıktığımı görebiliyordum. Heyecan da aynı oranda artıyordu tabii.
Ve son kat...
Asansör ‘tık’ diye durdu.
Kapıyı açtım. Karşımda sırtı dönük ve binanın penceresin­den dışarı bakan bir adam gördüm.
Ellerini arkasına kavuşturmuş, şakaklarından bembeyaz saçlarını seçebiliyordum. Yüzünü yavaş yavaş döndü. Sert ba­kışlı, yuvarlak yüzlü ve piknik yapılı bir adamla yüz yüze gel­dim.
Hafif gözleri parladı. Sonra ciddiyetini mümkün olabil­diğince muhafaza etmeye çalışıyor gibi bütün bedenini bana doğru döndü. Elini uzattı:
“Hoş geldiniz” dedi.
Elini tutup “Hoş bulduk” diyebildim.
Diğer eliyle dairenin kapısını işaret etti, “Buyurun” dedi.
İçeriye doğru yöneldim. Kapı açıktı. Koridordan oturma odasına doğru giderken, tablolar dikkatimi çekti. Oturma odasına geçtiğimizde, yerde ve duvarda asılı rastgele ve bitme­miş tabloları gördüm.
Masada kömür kalemlerle çizilmiş eskizler vardı. Bitmemiş mitolojik figürler ve henüz alçı içinde olmuş ikonları gördüm.
“Tabloları arkadaşlarıma hediye ediyorum” dedi. Oturacak yeri göstermekte zorlandı. Bu eve kadın eli değmediği her hâ­linden belli oluyordu. Salonun tam ortasında bir yatak vardı ve kim bilir kaç yılından kalmış vitrin, onun üstünde eskimiş fo­toğraflar ve sararmış bir sürü kâğıt parçaları rastgele konulmuş­tu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.