Eskişehir''den Kemal Limon isimli okuyucumuzun hatırasını yayınlamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Tuhafiyecilikle meşgul olan Kemal Limon, İstanbul''a alış veriş için geldiği bir günde, Haydarpaşa Tren istasyonunda, kendisinin emekli Gümrük Muhafaza Müdürü olduğunu söyleyen biriyle tanışır. Adamın ağzından bal damlar. Bir ara söz dönüp dolaşıp romatizma rahatsızlığına geldiğinde, adam romatizmayı "şıp" diye kesen bir ilaçtan(!) söz eder. Okuyucumuzun da romatizmal rahatsızlığı vardır... "Dile kolay, on yedi senedir çekiyordum bu rahatsızlığı. Şükürler olsun, belim ağrıyıp sızlasa da fazlaca bir ilerleme yok. Ama doktorlar tedavi olmazsam, yaşlandıkça belimin ileride kamburlaşacağını söylüyorlardı. İşte bu endişe ile, adamın söylediği ilacı öğrenmem lazımdı. Çaylarımız geldiğinde dedim ki: -Hani sözünü ettiğiniz ilaç var ya, -Evet. -O ilaçtan ben de temin etmek istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. -Ne demek, memnuniyetle. Önemli olan bir insanın sağlığı değil mi?.. -Çok teşekkür ederim... Hemen kartımı çıkartıp takdim ettim kendisine. Ardından o da bana ismini ve telefonunu verdi. Çaylarımızı yudumladıktan sonra, bana iyilik etmek üzere yerinden doğruldu: -Sana yardım etmeliyim. Ben bir telefon edeyim. Bu hap sadece bir yerde var ve fiatı 35 dolar. Paran yoksa bile fark etmez. Ben alırım sana. -Aaa ne demek müdür bey, hiç öyle olur mu? Ne gerekirse ben öderim ücretini. -Siz oturun hele, ben birazdan gelirim. Adam benim için telefon kulübesine kadar gitmişti. Aradan beş on dakika geçtikten sonra geldi. Meraktan çatlayacaktım. Neticeyi bir an önce söylemesi için gözlerine bakıyordum. Bir gözü siyah, bir gözü kahverengiydi: -İki kutu ilaç varmış. Ben durumu anlattım. Bir kutusunu da benim hatırım için verecekler. -Siz ne kadar iyi insansınız? -Önemli değil. İlacı almaya birlikte mi gidelim? Yoksa ben mi gidip geleyim? Bir an için birlikte gitmek geçti aklımdan. Ama trenin kalkış saatine yetişemem endişesiyle dedim ki: -Siz yeri ve yolu daha iyi biliyorsunuz. Siz gidip gelirseniz memnun olurum. Bu arada cebimi cüzdanımı karıştırdım. Çünkü 35 dolar 15 milyon civarında bir paraydı. Benim üzerimde ise on milyon çıkmıştı. Ben parayı uzatırken o yine centilmenlikte bulunuyordu: -Sende yoksa bile ben çeker veririm. Önemli olan sağlık olsun. -Yok yok, siz şu on milyonu alın. Rica ederim, alın. Ben istasyondayım. Orada sizi bekliyorum. -Peki. Merak etmeyin. İstasyona geldiğimde, buruk bir mutluluk var içimde. İnşallah tren kalkmadan adam yetişir de ilacıma kavuşurum. Ama vakit geçip gidiyor, kimsenin geldiği yok. Üzülüyorum. Benim için treni kaçıracak diye üzülüyorum. Gözüm hep vapur iskelesinde.. Neticede, trenimin kalkış saati geldi. Adının Sadullah Yalçıntaş olduğunu söyleyen, hatta o isimde hüviyetini dahi gösteren o kimse trene yetişemedi. Onun üzüntüsü ile trene bindim ama, "Neyse, akşam 17.30 trenine yetişir. Birbirimizde telefonlarımız var. Haberleşiriz" diyerek Eskişehir''e geldim. Dükkana geldikten sonra evini aradım. Sürekli meşgul çıkıyordu. Daha sonra kapalı olduğunu cep telefonunu da aradığım zaman öğrendim. Oyuna geldiğimi o zaman anladım. Çok üzüldüm... Giden on milyonuma değildi üzülmem... Sağlığıma kavuşmak ümidim suya düşmüştü ona üzüldüm. Fakat asıl hatanın bende olduğunu da anladım. Çünkü daha hiç tanımadığın bir insana bu kadar bel bağlanmazdı. Söylediklerinin doğru olup olmadığını da bilmiyordum. Bu hatırayı yazmamdaki amaç ise ben dolandırıldım hiç olmazsa başkası dolandırılmasın...

