"Akraba kurbanı" rumuzuyla yazan C.B.F. isimli okuyucumuzun hatırasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Okuyucumuzun, biri Almanya''da biri Adıyaman''da biri de Malatya''da olmak üzere üç halası vardır. Halaları, 23 yıl boyunca her tatil, "Ağabeyimizin evi" diyerek okuyucumuzun evlerinde kalırlar. Ancak geçen sene Almanya''daki halasının oğlu Taner ile, Adıyaman''daki halasının kızı Mine evlenecektir. Bu evlilik sürecinde, bir iftira yayılır aile içinde... Halaları ve çocukları okuyucumuzu, Mine''ye karşı kem gözle bakıyor gibisinden suçlamaktadır. Ve bardağı taşıran olay düğün günü yaşanır... Kendisi hakkında söylenilen çirkin iftirayı öğrenen okuyucumuz, bayılmış ve hastaneye kaldırılmıştır... "Gözlerimi açtığımda, doktor şaşkınlık içinde babama soruyordu: -Beyefendi siz ne yaptınız da bu genç bu hale geldi? Sinir krizi geçirmiş... -Ne bileyim doktor bey, birdenbire böyle oldu. Bayılıverdi. Alıp getirdik hastaneye... Hastanede iğne ilaçlarla sakinleştirildikten sonra eve geldik. Babam, doktorun sorusuna, aynı şekilde benden cevap bekliyordu: -Oğlum ne oldu sana böyle? -Onu kız kardeşlerine sor baba. Ne olduysa onların sayesinde oldu. Bu söz üzerine babam çok sinirlendi. "Bunlar ne biçim insanmış. Bundan sonra benim gözümde hepsi öldü" deyince bu kez babamı teselli ettim: -Öyle deme. Onların derdi benimle. Benim yüzümden de kardeşlerinle aran açılmasın. Ben onları görmem bilmem, olur biter." Sonra meseleyi anlamaya başlamıştım... Ben, nasıl kendi kız kardeşimi namusum bilirsem, halamın kızını da namusum bilen bir anlayışa sahiptim. Bana göre halamın kızının gerek giyinişiyle gerek yaşayışıyla bizim gelenek ve göreneklerimize, aile yapımıza pek uymayan bir hali vardı. Ben de hem ağabeyi yaşında hem de akraba olmam sebebiyle ara sıra ikaz ederdim. Bu hareketim meğer yanlış anlaşılmış. "Dayımın oğlu, Mine''yi ileride almak için ona karışıyor. Dolayısıyla onun gibi birisi, Mine''den de düğünden de uzak durmalıdır" anlamında yorumlanmış... Düğün günü beni sinir krizlerine sokan dedi koduyu ise, anlatmaya utanıyorum... Fakat onlar utanmadan bana yakıştırdıklarına göre, bu terbiyesizliği yazmak zorundayım... Yukarıda sözünü ettiğim dedi kodular gerçekmiş gibi konuşulurken, damadın annesi, benim de öz be öz halam, bakın ne diyor benim hakkımda: -O, bana bile kötü gözle bakıyor. Mine''ye mi bakmayacak? Bu sözlerden sonra sinir hastası olmam normal değil midir? Bir insan nasıl halasına böyle davranır? Bir hala yeğenine nasıl böyle ithamda bulunur?.. İki yıldır, bir densizin sözleriyle başlayan, ardı arkası kesilmeyen dedi kodular sebebiyle sinir hastası oldum. Şimdi en ufak bir şeye sinirlensem, hemen hastanelik oluyorum. Bunları hak edecek ne yaptım ben? İki defa Adıyaman''a gidip, herkesle yüz yüze görüşmek istedim. Ama annem de babam da hep engel oldular: "Eğer oraya gider veya bu konuda herhangi şekilde telefon falan açarsan sana hakkımızı helal etmeyiz!" diyerek elimi kolumu bağladılar. Olan biten herşeye göz yummak, çocuklarının yaptıklarını sineye çekmek zorunda kaldım. Fakat, 38''lik halamın, arkamdan "23 yaşındaki yeğenim bana kötü gözle bakıyor" demesini içime sindiremiyorum. Bütün bu olanlara karşılık yine de onlara karşı içimden, öç almak gibi herhangi bir kötü düşünce geçmiyor. Diyorum ki, "Allah onları mesut bahtiyar etsin!" Başıma getirdikleri kötülüklere, daha beteriyle karşılık vermek elimde birşey. Fakat ana baba bedduası almaktansa akrabalarımın yaptıklarına göz yummak daha ehven benim için... Utanarak kaleme aldığım bu hatıranın yayınlanmasını istemekteki amacım, kimseye açamadığım derdimi bir nebze olsun Türkiye okuyucusu ile paylaşmak... Çünkü yakınlarımda kimseye açamadığım, açmam da mümkün olmayan bu dert içimde kaldıkça günden güne kahroluyor, eriyip bitiyorum. Son olarak diyorum ki, sakın ola kimseye iftira atmayın!.. İftira kadar acı, iftira kadar kötü, iftira kadar çirkin bir şey olamaz...

